Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, bir yıl, biner katırına. Düşer hac yoluna. Şam'a vardığında, adamın biri, katırını çalmak ister. Düşünür, taşınır. Kadıya başvurup; - Bir Bağdatlı'dan şikâyetçiyim, der. Kadı sorar: - Mesele nedir? - Katırım çalınmıştı. Meğer o Bağdatlı çalmış. Görür görmez tanıdım. - Şâhidin var mı? - Var efendim. Adam, bir sürü "yalancı şâhit" tutmuştur. Kadı, durumu anlamak için, mübarek zâtı mahkemeye çağırır. İfadesini alır. Sonra, şâhitlere sorar: - Siz ne diyorsunuz? - Şamlı haklı Kadı Efendi. Bu Bağdatlı, bu kişinin katırını çalmış, derler. Kadı efendinin yapacağı şey bellidir. "Yalancının lehi"ne hüküm verir. Mübarek, büker boynunu. Katırını o yalancıya teslim eder ve; - Hâkimin hükmüne göre bu katır seninmiş, buyurur. Ama bir şey var. - Neymiş o? - Bu hayvan, benim evde doğdu. Yemini ve suyunu ben verip yetiştirdim. Yine de kimseye sû-i zan etmiyorum. Çünkü Allahü teâlâ, benim evde doğan katırı senin eve, senin katırını da benim eve koymaya kâdirdir. Herhalde öyle oldu. - Ne demek istiyorsun? - Demem o ki, mâdem bu katır seninmiş. Ben, Bağdat'tan Şam'a, bu katırla geldim. Bunun ücretini de vereyim ki hakkın kalmasın üzerimde. Ve bir rakamda anlaşırlar. Büyük velî, istenen ücreti çıkarıp tam vermek üzeredir ki, adamın kaybolan katırı oraya gelir. Yalancı şâhitler, katırı görüp tanırlar. Fena halde utanırlar. Ve mahcup bir halde; - Efendi, senden özür dileriz, derler. - Neden özür diliyorsunuz? - Çünkü biz yalan söyledik. Kaybolan katır şu hayvandır, seninki değil. Mübarek, katırına biner. Hac yoluna devam eder. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com