Bir ışık ister misin?

A -
A +

Âişe vâlidemiz anlatıyor: Bir gün kandilimizin yağı kalmamıştı. O akşam Resulullah eve gelince, kendilerine arzettim. Buyurdular ki: - Ya Âişe! Bir ışık ister misin ki, ona yağ ve fitil icab etmesin? Hemen cevap verdim: - İsterim ya Resulallah! O zaman bana bakıp tebessüm buyurdular. O anda hanemiz birden aydınlandı. Nur kapladı her yeri. Dikkat ettim, o nur, Resulullahın mübarek dişleri arasından saçılıyordu. Öyle aydınlık olmuştu ki, o ışıkta bâzımız ip eğirdik, bâzımız da iğneyle dikiş diktik. *** Yine bir gün, Resûlullah Efendimiz hazret-i Âişe'nin evine geldiler. Âişe validemiz onun nur cemaline bakıp gülümseyince, Resulullah merak etti: Niçin gülersin? - Niçin gülersin yâ Âişe? - Ya Resulallah, sen gelmeden az önce elimdeki iğne yere düşmüştü. Ne kadar aradımsa da bulamamıştım. - Şimdi buldun mu? - Evet. Sen içeri girince oda öyle aydınlandı ki, iğneyi rahatlıkla gördüm ve aldım. Onun için gülüyordum. O böyle arzedince, Resulullah ağlamaya başladılar. Bu defa Âişe validemiz meraklandı: - Niçin ağlarsınız ya Resulallah? - Mahşeri hatırladım. - Mahşeri mi? - Evet. Ümmetimden bazı kimseler, o gün benim cemâlimi hiç göremiyecekler. Onların haline üzülüp de ağlıyorum. Hem ağladı, hem güldü Peygamber Efendimiz, son hastalığında hazret-i Fatıma'yı huzuruna çağırdılar. Gelince, onu sinesine çekip, gizlice birşeyler söylediler. Hazret-i Fatıma ağlamaya başladı. Sonra başka birşey söylediler. O zaman da güldü. Bu hal, Âişe validemizin garibine gitmişti. Sordu hemen: - Aynı anda hem ağlamak hem gülmek olur mu yâ Fatıma? Hazret-i Fâtıma ona doğru döndü: - Neden ağladım, biliyor musun? - Hayır, söylesene. - Babam, "Vefat edeceği"ni haber verdi. Ona üzülüp ağladım. - Peki niye güldün? - Babam bir müjde verdi bana. - Hayırdır. Ne müjdesi? - "Ehl-i beytimden bana ilk gelen sen olacaksın" buyurdu. Sevincimden güldüm.