Emir Sultân hazretlerinin sevdiği talebesinden bir "Alî Efendi" vardı ki, başından geçen bir vak'ayı şöyle anlatıyor: Hocam, çağırdı bir gün beni. - Ali Efendii! - Buyurun hocam. - Balıkesir'e gideceksin. Orada falan câmide bir imam vardır. Ancak îtikâdı bozuktur. Allah için git onu îkaz eyle! - Başüstüne efendim! Elini öperken; "Yolda ne ile meşgûl olmam uygun olur?" diye sormak geldi içimden. Anladı düşüncemi. Kalktı ve kendi tesbihini bana uzatarak; - Bunu al, buyurdu. Bu, benim tesbîhimdir. Yol boyunca zikirle meşgûl olursun. Alıp koydum cebime. Ama bir korku düştü içime. "Ya bu kıymetli tesbîhi kaybedersem" diyordum. Velhâsıl Balıkesir'e vardım. O imâmla görüştüm. Bir şeyler söyleyip ayrıldım. Akşam vakti, bir dere kenarında abdest alıyordum ki, ayağım kumlardan kaydı birden. Ve tesbihi düşürdüm elimden. Çok aradım, bulamadım. Öyle çok üzüldüm ki, yol boyunca ağladım. Hocamın tesbîhiydi çünkü. Varınca ne diyecektim kendilerine? O üzüntü ile Bursa'ya dönüp sessizce hocamın huzuruna girdim. Çok mahcuptum. > Yolculuk nasıl geçti? Sordular: - Yolculuk nasıl geçti oğlum? - İyi geçti efendim, ama... - Aması ne? - Şeyy hocam... - Ne oldu evlâdım, söylesene. - Tesbih hocam... Abdest alırken dereye düşürdüm tesbihi. Mübarek gülümsedi. - Üzülme evlâdım. Biz onu düşürmedik. Anlayamadı. - Nasıl yâni hocam? - Biz de seninleydik oğlum. Ama biz onu tutup düşürmedik. Sonra, o tesbîhi cebinden çıkarıp avcuma koydu. - Al, buyurdu. Kullan ömür boyu. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com