Dağlar ile taşlar ile...

A -
A +

Kumral Abdal, Bilecik'in Bozüyük ilçesini nurlandıran bir Osmanlı akıncısıdır. Bozüyük'ten Kandilli köyüne giderken solda kalıyor türbesi. Bir gün aldı çıkınını, çıktı sahraya. Sevenlerinden biri de gizlice takib ediyordu arkasından. Mübarek, bir dağın eteğine varıp, açtı çıkınını. Kuru ekmeği suya banıp yedi. Sonra zikre başladı: Allah! Allah! Allah! Fakat o da ne? Dağ taş iştirak ediyordu bu zikre. Ağaçlar ve vahşi hayvanlar da katılınca, yer gök, "Allah! Allah!" diye inledi bir zaman... *** Bir Ramazan ayında Konya'ya gitmişti. Konyalılar ona iftarlık yemek getirdiler. Ancak kendi yemedi. Verip doyurdu bir fakirin karnını. Kendisi yemiyordu Ertesi gün yine getirdiler. Onu da verdi bir fakire. Nihayet onuncu gün gelip rica ettiler: - Hocam! Lütfen bugün getireceğimiz yemeği siz yiyin artık. - "Pekâlâ" buyurdu, "Etli ve yağlı olsun öyleyse". Sevinip getirdiler istediği yemeği. Tam iftar edecekti ki, çalındı kapısı. Açtığında bir fakir vardı kapıda. Yalvarıyordu. - Çok açım. Allah için biraz yemek. Yemeği olduğu gibi verdi fakire. Kendisi su ile iftar etti yine. *** Bir gün "Şükür"den sordular bu zata. Buyurdu ki: - Kardeşlerim! Bütün insanlığın yaptığı kadar ibadetimiz olsa, yine de Rabbimizin ni'metlerine tam şükretmiş olamayız. Cennete girmek için bir gün de bir genç girdi huzuruna. - Hocam, Cennete girmenin en kestirme yolu nedir? - Emr-i maruf yapmaktır. Delikanlı ilk kez duyuyordu bu kelimeyi. - O nedir ki hocam? - Emr-i maruf, Allah'ın kullarına doğru yolu öğretmektir evladım. Yani insanlara islamiyeti anlatıp, ebedi saadete kavuşmalarına sebep olmaktır. - Bir şey daha sorabilir miyim hocam? - Tabii yavrum. - Su-i zan günah mıdır? - Elbette günahtır. - Peki, büyük günahlardan mıdır? - Tabii. Bir insanın hayatı boyunca kazandığı sevaplar terazinin bir kefesine, "Su-i zan" günahı da diğer kefeye konsa, bu kefe ağır gelir. Üstelik "Kul hakkı"na da girer ki, bu haktan kurtulmak çok zordur ahirette. Çaresi bulunmaz.