Damda deve aranır mı?

A -
A +

Behlül Dânâ "rahmetullahi aleyh"... Harun Reşid zamanında yaşamış bir Allah dostu. O devirde bir kişi vardı. Severdi bu zatı. Ama İslama uymazdı gidişatı. Her gece, şu duayı yapar, öyle yatardı: -Yâ Rabbî! Bana Cennetini nasib eyle. Bir gece, yine böyle dua edip uyudu. Az sonra, damda bir tıkırtılar duydu. Uyanıp, çıktı dama. Rastladı bir adama. - Heey! Sen ne arıyorsun burada? - Devem kayboldu da, onu arıyorum. - Allah Allaaah! - Ne oldu? - Yahu damda deve aranır mı? Ne garip şey. Damdaki, "Behlül Dânâ" idi. Şöyle dedi: Haklısın - Haklısın, damda deve aramak çok garip. - Garip tabii. - Ama senin yaptığın daha garip. - Neymiş o? - Yatakta Cennet aramak. - Ne demek istiyorsun? - Yahu sen yattığın yerde Cenneti istiyorsun. Hiç ibadet yapmadan Cennete gidilir mi? Adam anladı hatasını. Hafifçe fısıldadı: - Haklısın... *** Bir gün de Behlül Dânâ, Harun Reşid'e seslendi: - Ey Halife! - Buyur Behlül. - Sana bir sualim var. - Sor. Bil bakalım! - Bil bakalım. Yerin üstünde, yerin altında ve göklerde en çok ne vardır? Hârun Reşîd, ellerini iki yana açtı: - Bunu bilmiyecek ne var? - Söyle öyleyse. - Yeryüzünde en fazla olan, bitki ve hayvanlardır. - Eveet. - Yer altında ölüler, gökte ise melekler. Behlül Dânâ başını olumsuzca salladı. - Bilemedin. - Doğrusu ne peki? - Yer altında çok olan, ölüler değildir. - Ya nedir? - Ölülerin pişmanlığıdır. "Aah! Keşke daha çok ibadet etseydim" diye yanar tutuşurlar. - Peki, yer üstünde çok olan nedir? - Yaşayanların "Hırs" ve "Tamah"ları. - Göklerde en çok ne var? - Bu, seninle ilgili. - Yaa, nedir o? - Adil hükümdarların kazandığı sevaplar.