Sevgili Peygamberimiz fakirliği severdi. Nitekim doyuncaya kadar yediği görülmemiştir. Bâzan ekmeğine sirkeyi katık edip yer, çoğu zaman da katıksız yerdi. Evinde iki üç ay hiç yemek pişmediği olurdu. Vefat ettiğinde, zırhı bir Yahûdî'de çıkmıştı. Çünkü zırhını, "az bir arpa" karşılığında rehin vermişti o Yahûdî'ye. Çok da merhametliydi. Kendisini öldürmek isteyenleri bile affeder, hattâ hayır duâ ederdi onlar için. Nitekim bir gün hazret-i Ömer; - Anam babam yoluna fedâ olsun yâ Resûlallah. Ne kadar merhametlisin. Nübüvvetini inkâr ettiler, seni Mekke'den çıkardılar. Üzerine saldırıp dişini kırdılar da yine bir bedduâda bulunmadın. Hattâ hayır duâ ettin, dedi. BEN ADİL OLMAZSAM... Bir harpten dönüldüğünde Efendimiz "aleyhisselam" ganîmet mallarını dağıtıyordu ki, o sırada câhil bir köylü gelip, lâubali bir tavırla; - Ganîmet taksiminde adâletli ol! dedi. Resulullah üzüldü, ama kızmadı. Yumuşaklıkla cevap verip; - Ben âdil olmazsam kim âdil olur? Ben Peygamber olarak adâlet yapmakla mükellefim. Aksi takdirde dünyâ ve âhiretim yıkılır, buyurdu. ÂFİYETLE YİYİNİZ! Hayber'den dönerken, bir Yahûdî kadını, bir eti zehirleyip kızarttıktan sonra Efendimize getirdi ve; - Bu eti sizin için kızarttım. Âfiyetle yiyiniz, dedi. Ancak Peygamberimiz, yemedi o eti. Eshâbına da yedirmedi. Kadın, ete zehir kattığını îtiraf ettiği halde yine cezâlandırmadı onu. O da, bu merhamet karşısında "Şehâdet"i söyleyip îmanla şereflendi. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com