Zeynel Arab Efendi, âlim ve velî bir zattı. Kendisini çok seven biri, yemeğe davet etti bu Velîyi. İki piliçleri vardı bahçede. Birini kesip kızarttırdı hanımına. Ancaaak, Hanımı pek memnun olmadı bu işten. Neden mi? Bilmezdi Allah adamlarının kıymetini. Başka gün, adam tekrar davet etti bu Velîyi. Hemen öbür pilici kesip geldi mutfağa. - Hanım, şunu kızart hemen! Kadının yüzü ekşidi. - Geçende kızarttık ya. Adam sinirlendi. - Sen neler söylüyorsun? - Canım piliç şart mı? Bugün de çorba yesin. - Hayır, dediğimi yapacaksın! - Peki peki, kızma. Canım piliç şart mı? Gönülsüz yaptı dediğini. Adam kızarmış pilici getirdi sofraya - Buyurun hocam! Lâkin o, el uzatmadı pilice. Adam tekrar etti. - Hocam buyurun. Yine el uzatmayınca meraklandı. - Efendim neden yemezsiniz? Manalı manalı baktı. - Canım piliç şart mı. Bugün de çorba içeriz. Hanım duydu bunu içerden. Alacağını almıştı. Artık sevgi ve saygı duydu bu Allah dostuna. Öyle ki geçti kocasını. *** Bir gün biri geldi bu zata. - Çok sıkıntılarım var. Ne yapayım? Buyurdu ki: - Çok istiğfar oku! Okuyup bütün sıkıntılarından kurtuldu. Tövbe et evladım Başka gün, bir genç geldi. - Hocam, işlerimde muvaffak olamıyorum. - Tövbe et evladım! Tövbe edip, muvaffak oldu her işinde. Bir gün de biri geldi: - Dua edin, çocuğumuz olsun. Cevap aynı: - İstiğfara devam et! Adam denileni yaptı. Netice mi? Her sene çocukları oldu. Hem de ikiz. Biri de gelip arzetti: - Hanımla geçinemiyoruz. Ne yapalım? -İkiniz de tövbe edin! Sabah akşam tövbe ettiler. Ne mi oldu? Geçimsizlik bitti. Çok mutlu bir aile oldular...