"Yahya Kaptan", Enez toprağını nurlandıran bir büyük zat. Bir gün, bir genç geldi bu zata. - Hocam, çok günah işliyorum. Ne yapayım? Buyurdu ki: - Günah, ateştir evladım. - Biliyorum, ama vazgeçemiyorum. Şefkatle baktı gence. - Ölüm var evladım. Genç irkildi. - Ölüm mü?! - Evet ya, ölüm. - Ama ben henüz gencim. - Ecel, genç ihtiyar tanır mı evladım? Ve sordu ona: - Dedelerin şimdi nerdeler? - Hepsi öldü. -Sen de öleceksin. Belki de çok yakında. Genç, o günden sonra hiç günah işleyemez oldu. Takunya nerden geldi? Akrabasından genç bir hanım vardı. Yolculuğa çıktı bir gün. Tenha bir yerden geçiyordu ki, ahlâksız bir adam çıktı karşısına. Niyeti bozuktu. Kadınsa yalnız ve çaresizdi. Açtı ellerini duaya: - Yâ Rabbi! Kurtar beni şu adamdan! Sonra ne mi oldu? O ahlâksız, kafasına yediği bir takunya darbesiyle yere yıkıldı. Kalkamadı bir daha. Kadıncağız kurtulmuştu. Ama merak etti bu işi. Öyle ya, nerden gelmişti o takunya? Döndüğünde, öğrendi hakikati. Yahya Kaptan fırlatmış Meğer o vakitte, Yahya Kaptan abdest alıyormuş dergahın şadırvanında. Bir ara takunyasını çıkarıp şiddetle fırlatmış. Talebeler korkmuş ve şaşırmışlar. Ama sormaya da cesaret edememişler. Ve sır çözüldü böylece. Bir gün de buyurmuş ki: - Kim, bir haram karşısında gözünü kapatırsa, Cenab-ı Hak onun gönlünü imanla doldurur. Ve ilave etmiş: - Bugün gülerek günah işleyenler, yarın ağlayarak Cehenneme girerler. Sormuşlar: - Ya tövbe edersek? Buyurmuş ki: - Günahına tövbe eden, hiç yapmamış gibidir.