Halifenin yemeği!..

A -
A +

Hazret-i Ömer halîfe iken bir melik elçi göndermişti kendisine. Elçi Medîne'ye gelince sordu birisine: - Halifenin sarayı nerdedir acaba? - Ne sarayı. Onun sarayı yok ki. Elçi şaşırmıştı. - Halifenin sarayı yok mudur? - Hayır yok. - Peki, nerde bulurum kendisini? - O, bu sâatte şehir dışındadır. - Yanında bekçisi, muhafızı yok mudur? - Hayır, yoktur öyle şeyler. Elçi, aldığı cevaplarla hayretten hayrete düşmüştü. Halifeyi bulmak için çıktı sahraya. Cihânın titrediği o haşmetli hazret-i Ömer, kuru toprak üstünde uyuyordu bir kenarda. Elçi, toprakta uyuyan çok heybetli birini görünce durdu. - Halife bu olsa gerek, diye geçirdi içinden. Çok sevinmişti... Kendi kendine, - Şark ve garpta milyonlarca insan bu zâttan korkuyorlar. Kimsecikler yokken şunu öldüreyim de bütün dünya rahata kavuşsun, diye düşündü. İyice yaklaşıp kaldırdı kılıcını. Tam vuracaktı ki, bir ejderha çıktı yer altından. Ve saldırdı üzerine. O sırada uyandı Halife. Elçiyi görünce sordu. - Ne oluyor burada? Elçi gördüğü bu fevkalade şeylerden çok duygulanmıştı. Kalbine hidayet nurları dolmaya başladı. Görüp duyduklarını düşünüp haykırdı şehadeti. Müslüman olmuştu... *** Bir gün de Medine'de "kıtlık" olmuş, Müslümânlar çok sıkıntıya düşmüşlerdi. Halife, hizmetçisini çağırıp emretti: - Benim deveyi kesip etlerini dağıt fakirlere! - Başüstüne efendim. Emir yerine getirildi Hizmetçi, etleri dağıttıktan sonra etin iyi yerinden bir kişilik kebap yaptı ve getirip Halifenin önüne koydu. Sordu hazret-i Ömer: - Nedir bu? - Sizin devenin etindendir efendim. - İyi de, niye bana getirdin? - Tamamını dağıttım efendim. Bu da sizin hisseniz. Halîfenin yüz rengi değişti birden. Emretti hizmetçiye: - Çabuk kaldır bunu önümden! Çoluk çocuk sahibi bir fakire götür ver! - Başüstüne efendim. Biraz sonra gelip arzetti: - Verdim efendim. Sizin için ne getireyim? - Her gün getirdiğinden! Hizmetçi çıktı ve az sonra getirdi Halifenin her günkü yemeğini. Ne mi getirmişti? Zeytinyağı, tuz, ekmek.