Fevzi Dede, Balıkesir'de yetişen bir velidir. Asırlar önce Horasan'dan gelmiş, irşad etmiş bu yörenin halkını. Kalp gözü açık, gönül ehli bir veliydi. Bu Hak aşıklarının bir tek ortak vasfı vardı: Halkı Hakk'a çağırmak. Ahirete döndürmüşlerdi yüzlerini. Herkese de bunu tavsiye eder, yaşayışları, örnek olurlardı diğer insanlara. Cömert, güleryüzlü ve tatlı sözlü idiler. Dahası, incitmezlerdi hiç kimseyi. Aksine kalp kazanır, gönül alırlardı. Onları gören, Allah'ı hatırlardı hemen. Bir gün, genç bir Müslüman sordu bu zata: - Hocam, arkadaş seçerken neye dikkat edeyim? Onunla görüşebilirsin Buyurdu ki: - Görüştüğün kimse, eğer sana ölümü, ahireti ve Allahü teâlâyı hatırlatıyorsa, o iyi arkadaştır. Yani onun yanında iken kalbinde bir incelik oluyor, ibadetlerden zevk alıyor, günahlardan soğukluk duyuyorsan, onunla görüş. Ve devam etti: - Yok eğer onunla konuştuğunda, dünyaya meylin artıyor, ibadetlerden soğuyor, günah işlemek tatlı geliyorsa, o kötü arkadaştır. Görüşme onunla. O, vahşi ve yırtıcı hayvandan da daha tehlikelidir. Genç duyduğuna inanamadı. - Öyle mi hocam? - Evet yavrum. Çünkü vahşi hayvan, olsa olsa senin canını alır. Dinine zarar veremez. - Ya kötü arkadaş? - O, dinini alır mazallah. Seni küfre sürükler de haberin bile olmaz. Duası makbuldu Fevzi Dede, duası makbul zatlardandı. Bir keresinde kuraklık başgösterdi o yörede. Yer demir, gök bakırdı sanki. Bir damla yağmur düşmüyordu. Toprak susuzluktan yer yer çatlamıştı. İnsanlar çaresizlik içinde geldiler Fevzi Dede'ye. - Ey Allah'ın sevgili kulu, dediler. Bir dua etseniz de, yağmur verse bize Allah. Kuraklıktan perişan olduk. Mübarek açtı ellerini, - Yâ Rabbî, diye yalvardı: Kulların susuzluktan hayli mustarip oldular. Günahlarımızı af et. Bize yağmur ihsan eyle! Sonrasını tahmin edersiniz Evet, bu duanın üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki gürledi gök. Yağmur yüklü bulutlar toplanıp, şimşekler çaktı. Ardından boşaldı rahmet. Toprak da kandı suya, insanlar da.