"Hanım esir değildir!"

A -
A +

İslam âlimlerinden Ahmet Mekkî Efendi'ye bir genç geldi bir gün. - Hocam ben yeni evlendim. - Mübarek olsun. - Hanımıma karşı nasıl davranayım? - İyi huylu ol. - Nasıl? - Güler yüzlü, yumuşak ve nazik ol. Şefkatli davran. Akşam eve gelince, "Nasılsın? diye hatırını sor. Üzüntülü görürsen, teselli et. Genç sordu: - Onu sevdiğimi bildireyim mi? - Elbette. Hem de sık sık. - Çarşı Pazar işlerini ona bırakabilir miyim? - Hayır. O işleri sen yap. Hatta ev işlerinde ve çocuk terbiyesinde de ona yardımcı ol. Yemede ve giyinmede imkânın nisbetinde iyisini al. Kabahati kendinde ara Genç çekinerek sordu: - Bazan dövebilir miyim? Mübarek ciddileşti birden: - Zinhar. Dövmek değil, sert bile söyleme. Unutma ki, hanımını dövenden, mahşerde davacı olacak Efendimiz. - Peki küs durabilir miyim? - Bir günden fazla durma. Huy ve ahlâkında değişiklik görürsen, kabahati kendinde ara. "Ben iyi olsaydım, o da iyi olurdu" diye düşün. - Başka hocam? - Kusurlarını görmezlikten gel. Ayıp ve sırlarını sakla. Ona hayır duâ et. Çünkü o, gece gündüz senin için çalışıyor. Hem senin en vefâlı hayat arkadaşındır. Genç üzüntüyle mırıldandı. - Bazan kalbini kırıyorum. - Çok yanlış. Kendini sana adayan birinin kalbi kırılır mı evladım? Kalp kırmak, Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük günahtır. En büyük günah Şefkatle baktı gence. - Küfürden sonra en büyük günah nedir, bilir misin? - Hayır hocam. - Kalp kırmaktır. Sordu yine: - İmândan sonra en kıymetli ibâdet? - Bilmiyorum. - Bir mü'mini sevindirmektir. En son buyurdu ki: - Evladım, hanım esir değildir. O, Rabbin bize bir emâneti, bir Cennet nîmetidir. Elini omuzuna koydu. - Hanımına karşı öyle ol ki, "Beyim beni herkesten çok seviyor" bilsin. - Başüstüne hocam. Elini öpüp, sevinçle ayrıldı.