Hannâne niçin ağlıyordu!

A -
A +

Mescid-i Nebî inşâ edilince, hutbe okumak için minber yoktu önceleri. Bir "Hurma kütüğü" vardı mescid içinde. Hatta adı bile vardı bu kütüğün: "Hannâne"... Efendimiz, Cuma hutbesini buna dayanarak okuyorlardı. Enteresandır, bu kütük cansızdı ama âşıktı Resulullaha. Nasıl olur? demeyin. Bu, bir vakıadır ve siyer kitaplarında tafsilatıyla anlatılır. Neyse... Bir nice zaman bu kütüğe dayanıp da hutbe okudu Efendimiz. Sonra bir minber yapıldı ki, üç basamaklıydı. Veee ilk Cuma günü geldi. Efendimiz hutbe okumak için bu minbere çıktılar. Fakat o da ne? Hurma kütüğü... Tam hutbeyi okuyacaklardı ki, garip bir hadise oldu o anda. O kuru kütükten bir garip sesler geliyordu. Cümle eshab dikkat kesilip kulak kabarttılar. Ses, hurma kütüğünden geliyordu ve ağlama inleme sesleriydi bunlar. Evet, yanlış okumadınız. Hurma kütüğü ağlayıp inliyordu. Aynen bir hamile devenin inlemesi gibi. Efendimiz bir miktar beklediler. Ağlama sesleri kesilmeyince minberden inip o "Hurma kütüğü"nün yanına vardılar. Ve şefkatle okşadılar onu. Sonra mı? Anında kesildi ağlaması. Eshab-ı kiram, kütüğün ağlamasına da şahit olmuşlardı, okşanınca susmasına da. Peki niçin ağlamıştı bu kütük? Efendimizin ayrılığından Efendimiz, hutbeyi ona dayanarak okuyordu önceleri. Ama şimdi minbere çıkmışlardı. Efendimizin yakınlığını kaybettiğinden inliyordu elbette. Resulullah eshaba dönüp buyurdular ki: - Ey eshabım, inip de okşamasaydım, kıyâmete kadar böyle ağlayacaktı. Sonra seslendiler o kütüğe: - Seni, ister bahçeye dikeyim. Dal budak sal yeniden. İstersen Cennete dikeyim. Allah dostları yesin meyvelerinden. Kuru kütükten cevap geldi: - Yâ Resulallah! Cennete dikin beni! Efendimiz buyurdular ki: - Ahireti dünyaya tercih etti. Cümle eshab duydular bu sesi. Hem de açık olarak. Bu, bir mucize idi. Elbette ki Allahü teala her şeye kadirdir. Dilerse taşa da lisan verir, bir kuru kütüğe de. Eshab çok duygulandılar o gün. Gözyaşlarıyla uzun süre ağladılar.