Hazret-i Ömer'in halifelik devriydi. Bir gazadan zaferle dönülmüş, çok fazla ganimet elde edilmişti. Ganîmet taksiminde Halife bizzat bulunuyor, her erin hissesini kendi tayin ediyordu. Bir ara "Hazret-i Hasan" geldi. Halife onu hürmetle karşılayıp emretti memurlara: - Hasan'a bin dirhem verin! Hemen takdim ettiler hissesini. Bir müddet sonra da "Hazret-i Hüseyin" geldi. Halife onu da tazim ve hürmetle karşılayıp emretti yine: - Hüseyin'e de bin dirhem verin! Ona da bin dirhem verip gönderdiler. Sonra kendi oğlu "Abdullah" gelip istedi hissesini. Hz. Ömer emretti: - Beşyüz dirhem verin! Ancak Abdullah pek memnun olmamıştı bundan. Belli ki az bulmuştu hissesini. Edeple arzetti!.. - Babacığım, Hasan'la Hüseyin'e biner dirhem verdiniz, bana ise beşyüz dirhem. Halbuki ben yetişkin bir gencim. Resulullahla birlikte nice cenklere katılmış, o Serverin önünde kahramanca savaşıp nice başlar kesmişim. Hiçbir cenkten de geri durmamışım. Buna rağmen bana az verdiniz. Hikmeti nedir? Hz. Ömer şefkatle baktı oğluna. - Evladım, sen kendini "Hasan" ve "Hüseyin"le nasıl bir tutarsın ki, onların babaları "Aliyyül Mürtezâ", anneleri "Hazret-i Fatıma", dedeleri "Resûl-i müctebâ"dır. Abdullah dikkatle dinliyordu. - Evet babacığım. Hz. Ömer devam etti: - Onların, "Câfer-i Tayyâr" ve "Ukayl" gibi amcaları, "Ümmü Gülsüm" ve "Rukayye" gibi teyzeleri var. Hem onlar Resûlullahın elinde büyüdüler. Ve sordu oğluna!.. Şimdi soruyorum, sen hâlâ kendini onlarla bir mi tutuyorsun? Abdullah mahcûp bir vaziyette başını öne eğdi. - Hayır babacığım. Sonra özür dileyip, yaşlı gözlerle ayrıldı huzurdan. Halifenin Abdullah'a söylediklerini hazret-i Ali işitip yanına çağırdı oğullarını. Hasan ve Hüseyin koştular huzuruna. - Buyur babacığım. - Gidin, Ömer'e müjde verin. Resulullahtan duydum. "Ömer, İslamın nuru ve Cennetin ışığıdır" buyurmuşlardı. Gidin, haber verin bunu ona. - Gençler ok gibi fırlayıp, bir anda Halifenin huzuruna vardılar. Bu müjdeyi söylediklerinde Halife çok duygulandı. Gözleri yaşardı. Derhal kağıt kalem alıp bu müjdeyi yazdı ve vasiyet etti: - Ölürsem, beni bu kağıtla defnedin kabrime. Zor durumda kalırsam, bu senet imdadıma yetişir. Bununla kurtulurum belki.