Da'lec bin Ahmed "rahmetullahi aleyh"... Büyük hadîs âlimi. Zengindi. İhtiyacı olana verir, dualarını alırdı gariplerin. Bir gün, câmiden çıkıyordu ki, birinin direk arkasına gizlendiğini gördü. Sanki ondan saklanıyordu. Yanına gidip sordu: - Hayrola, neyin var? - Yok bişey. - Gizleniyor gibisin? - E, evet, şeyy. - Çekinme kardeşim, söyle. - Size borcumu ödeyemedim de!.. - Bana mı? - Evet. - Unutmuşum. Ne kadardı? - Beşbin akçe. Elini omuzuna attı: Buna mı üzülüyorsun? - Buna mı üzülüyorsun? - Evet, hem de çok. - Üzülme, unut onu. Ve koluna girip evine götürdü. Birlikte yemek yediler. Fakiri uğurlarken eline "Beşbin akçe" daha sıkıştırdı: - Al bunu. Bir ihtiyacın olursa, bana gel. Garip sevinçten uçuyordu. *** Yine bir fakirin, "Onbin dirhem" borcu vardı. Ödemek istiyordu, ödeyemiyordu. Bir gece, açtı ellerini, yalvardı: - Ya Rabbi, borcumu ödemede bana yardım et! Ve o sabah bindi katırına, çıktı evden. Nereye, ne yöne gideceğini bilmiyordu. Hep dua ediyordu Ama hem gidiyor, hem dua ediyordu: - Ya Rabbi, sevdiğin birini rast getir de ödeyeyim borcumu. Serbest bıraktı katırın yularını. Hayvan bir hayli gitti ve durdu bir evin önünde. Bu ev, Da'lec bin Ahmed'in eviydi. Mübarek, gördü onu, çağırdı içeri. Bir bakışta anlamıştı derdini. - Senin bir sıkıntın var. - Evet, hem de çok. - Söyle, nedir derdin? - Borcum var. Ödeyemiyorum. - Ne kadar? - Onbin dirhem. - Kolay, hallederiz. Sonra kalktı. Mükellef bir sofra getirdi önüne. Birlikte yediler. Sonra "Onbin akçe" verip uğurladı kendisini. Fakir öyle sevinmişti ki, sanki dünyaya yeni gelmişti.