Helâl lokmanın gücü!

A -
A +

Ahmet Raufi Efendi "rahmetullahi aleyh", 1600'lü yıllarda İstanbul'da yaşadı, Üsküdar'da vefat etti. Kabr-i şerifi Koca Sinan Paşa Camii bahçesindedir. Ahmet adında bir genç, bu zatı merak edip ziyaretine gitti bir gün. İlk defa görecekti kendisini. Mübareğin yaşı doksanın üzerindeydi. Genci karşısında görünce ismiyle hitab etti. - Hoş geldin Ahmet kardeşim! Ben de seni bekliyordum. Sonra kalktı ve sevgiyle kucakladı genç adamı. Müsafeha ederken öyle sıktı ki elini, kemikleri birbirine geçti delikanlının. Hatta bağırmamak için zor tuttu kendisini. Mübarek tebessümle baktı ona. - Nasıl? Hayret ettin değil mi? - Evet efendim. Çok şaşırdım doğrusu. - Bu kuvvet, gençliğimdeki kuvvettir evladım. Hiç değişmedi. Bunu neye borçlusunuz? Merakla sordu genç adam. - Bunu neye borçlusunuz hocam? - Helal lokma yemeğe. *** Bir talebesi de sordu bu velî zata. - Hocam, en kıymetli ibadet nedir dinimizde? - Namazdır evladım. - Namaz mı dediniz? - Evet. Namaz, imandan sonra en kıymetli ibadettir dinimizde. Bir vakit namazı özürsüz kazaya bırakan, seksen hukbe Cehennemde yanacaktır. Delikanlı, "Hukbe" kelimesini ilk defa duyuyordu. - Hukbe ne kadar zamandır hocam? - Seksen ahiret senedir ki, her günü, seksen dünya senesi kadardır. Feyiz alabilmek için Genç bir akrabası da şöyle sordu ona: - Evliyadan feyz almak için ne yapmak lazım hocam? - İsimlerini anmak kâfidir. - Nasıl yani? Şöyle izah etti gence: - Bak evladım, Allahü teala her şeyi bir sebeple yaratır değil mi? - Evet hocam. - Mesela açlığımızı gidermek için ekmek, sesleri duyabilmek için hava, etrafımızı görebilmek için de ışık lazım değil mi? - Evet efendim. - İşte evliyadan feyz alabilmek için de isimlerini anmak lazım. Ama sevgi ve hürmetle tabii. Hadis-i şerifte, "Evliyanın anıldığı yere rahmet yağar" buyuruldu. - Anladım efendim....