Manisa'nın içinde, Ege Mahallesi, Sevinç Sokağın ortasındaki türbede bir velî zat yatıyor. Terzizade Ahmed Efendi... Zaman zaman bu mübarek türbe buradan kaldırılmak istenmişse de, muvaffak olunamamış. Sonunda vazgeçilmiş bu davadan. Eh, mecburen tabii. Güç yetiremeyince?!. Neyse... Bir delikanlı nasihat istemişti bu zattan. Ona buyurdu ki: - Önce İslâmiyeti öğren oğlum. Bilmeden müslümanlık olmaz çünkü. - Peki hocam, başka? - Alim ve evliyaya karşı son derece hürmetli ol. Sohbetlerini ganimet bil. - Böyle zatlar yoksa? - O zaman kitaplarını oku. Kitap okumak, sohbet gibi feyz verir. "Eziyet ve sıkıntı verme" Ve devam etti. - Cömert ve güleryüzlü ol. Herkese iyilik et. Allahü teâlânın hiç bir mahlukuna eziyet ve sıkıntı verme. *** Bir gün de buyurdu ki: - Sözünüzün geçtiği kimselere nasihat edin. Din nasihattır çünkü. Bütün ihtiyacınızı Rabbinizden isteyin. Ona tevekkül edin. Ona güvenin. Cenab-ı Hak, yalnız kendisine güvenenleri mahrum etmez. Ve devam etti. - Kur'an-ı kerimin her harfinde, yüzbin derde yüzbin şifa vardır. Hasta olan, Kur'an-ı kerimden herhangi bir ayet-i kerimeyi okusun!. İnanmak şartıyla... Sordular: - Şifaya kavuşur mu? - Evet ama bir şartla. - O şart nedir? - İnanmak. İnanmazsa faydasını göremez. *** Bir gün de buyurdu ki: - Bir kişinin saadete kavuşmasına vasıta olmaktan daha kıymetli bir şey yoktur. Hatta bu iş, en büyük keramettir. - Keramet mi? - Evet. Şimdi herkes havada uçmayı, su üstünde yürümeyi keramet zannediyor. Halbu ki keramet bu değildir. - Ya nedir hocam? - Asıl keramet, İslâma tam uymak ve başkalarının uymasına da vesile olabilmektir.