Hazret-i Ömer halife iken, bir gece yabancı bir kervan gelip konakladı Medinede. Halife onu görür görmez doğruca Abdurrahman bin Avf'a gidip çaldı kapısını. - Yâ Abdurrahman! - Buyur yâ Ömer. - Şehirde yabancı bir kervan konaklamış. Gel, seninle bekliyelim onu bu gece. - Başüstüne ey Halife! Ve gidip başladılar beklemeye. Ancak gecenin bir vaktinde bir bebek ağlaması işittiler bir haneden. Bir türlü kesilmiyordu sesi. Hazret-i Ömer, bebeğe merhametinden gidip çaldı o evin kapısını. Kadın, karşısında Halifeyi gördüyse de tanımadı kendisini. Halife ikâz etti kadını: - Ey hâtun! Niçin ağlatıyorsun bu mâsum yavruyu? Sustur artık şunu! Kadın cevap vermedi Halife geri döndü. Ama bebeğin ağlaması durmuyordu. Bir daha gidip ikaz etti. Bir daha, bir daha. Velhasıl fecre kadar devam etti bu hal. Seher vakti, son defa gitti ve hiddetle azarladı kadıncağızı. - Sen ne merhametsiz kadınsın böyle! Zavallı yavruyu ağlattın gece boyu. Kadın müdafaaya geçti bu sefer. - Ey kişi, halimi bilmeden niçin azarlıyorsun beni? - Peki söyle bakalım. Neden susturamadın? - Yavrumun karnı aç, nasıl susturayım? - Madem aç, emzirsene - Sütten kestim, nasıl emzireyim? - Peki niye vaktinden önce kestin, söylesene. Kadın patladı nihayet - Allah insâf versin Halîfeye. Süt emen bebekler için nafaka vermiyor. Nafaka parası alabilmek için erken kestim sütten. Halifenin kızgınlığı merhamete dönüştü bir anda. Oradan ağlayarak mescide geldi. Ağlamaktan zor kıldırdı sabah namazını. Namaz bitince yüzünü döndürdü cemaate. - Yazıklar olsun sizin halîfenize! Onun yanlış bir kararıyla bir kadın bebeğini erken kesmiş sütten. Yavrucak açlıktan sabaha kadar ağladı bu gece. Gözlerinin yaşını silip emir verdi: - Her kimin oğlu veya kızı olursa, hemen bize bildirsin. İstisnasız her bebek için nafaka verilecektir. Sonra ikinci emri verdi: - Bundan sonra hiçbir kadın, nafaka sebebiyle bebeğini vaktinden evvel sütten kesmesin. Süt emen bebeklere de nafaka verilecektir! Münadiler sokak sokak gezip bu emri tebliğ ettiler o gün.