"Hiç huzurum yok"

A -
A +

Ahmet Hulusi Efendi "rahmetullahi aleyh", 1800'lü yıllarda Denizli'de yaşadı ve orada vefat etti. Bir gün, bir genç dert yandı bu zata. - Hiç huzurum yok, ne yapayım? - İslamiyeti öğren ve tatbik et. - O zaman huzurlu olur muyum? - Elbette. İslama uyan, iki cihanda da huzurlu olur. Ve ekledi: - Resulullaha uymak niyetiyle uyumak bile ibadettir. Genç şaşırdı. - Uyumak mı? - Evet. Kaylule etmek, Efendimizin adetiydi evladım. - Kaylule nedir ki hocam? - Öğleden önce biraz uyumaya "Kaylule" denir. İnsanın kıymeti neye bağlı? Aynı genç, tekrar sordu: - İnsanın kıymeti ne ile ölçülür? - Takva ile. - Takva nedir hocam? - Allah'tan korkup günah işlememektir. Ve ekledi: - Ama bu korku, çocuğun annesinden korkması gibi olmalıdır. - Nasıl yani? - Annesi onu azarlasa, dövse de, çocuk yine döner, annesine sarılır. *** Şehrin valisi aşırı derecede kibirliydi. Hulusi Efendi ziyaretine gitti bir gün. Maksadı ders vermekti ona. Otururken bir sürü sinek doluştu içeri. Ama hep valiye musallat oldular. Sen nasıl valisin? Adam ne kadar kovduysa da baş edemedi bu küçük yaratıklarla. Sinekler, inadına hep onun üzerine konuyorlardı. Aciz kaldı, bunaldı zavallı. Mübarek döndü valiye. - Kovsana şu sinekleri! - Kovuyorum, ama gitmiyorlar. Taşı gediğine koydu. - Sen nasıl valisin ki, sineğe bile hükmün geçmiyor? Sonra kalkıp açtı pencereyi. Sinekler, bir anda terk ettiler odayı. Sanki emir almış gibi. Vali almıştı alacağını. Sıyrıldı o gurur ve kibrinden Müdavimi oldu onun sohbetlerinin...