Hırsızın tövbesi

A -
A +

Bugün, Edirne evliyasından bir başka zatı anlatacağız. Veli Dede'yi. Kabri, Sabuni Mahallesinde, La'ri Camii karşısındaki bir dergahın bahçesindedir. 16'ncı yüzyılda yaşamış. Onu gören, Allahü tealayı hatırlarmış. Kerametleri anlatılıyor bu yörede. Biri şöyle: Bir gece, evine hırsız girer. Bir şeyler alıp götürmek ister. Ama hiçbir şey götüremez. Daha doğrusu eşyalar gelmez. En son mübareğin cübbesi ilişir gözüne. Çeker, ama onu da alamaz. Sanki bütün eşyalar oldukları yere yapışmıştır. Şaşırır kalır. Görülmemiş şey Hiç böyle şey görmemiştir ömründe. Çaresiz eli boş çıkıp gidecektir ki, Bir ses duyar ardından: -Evlat! Bir ihtiyacın mı vardı? Döner garip. Veli Dede'yi görür. Mübarek, cübbesini gösterir ona. -Al şunu! Der, hediyem olsun sana. Adamcağız titrek, ürkek adımlarla gider, tutar cübbeyi. Cübbe kolaylıkla gelir eline. Halbuki az önce, olanca kuvvetiyle asılmış, ayıramamıştı onu yerinden. İşte o zaman anlar bir evliya zatın evine girdiğini. Pişmanlık kemirir içini. Diz çöküp, tövbe eder huzurunda. Ertesi gün dergahta alır soluğu. Öyle yaşayın ki... Sözleri çok tesirliymiş bu zatın. Bir gün, -Kardeşlerim! Der, Allahü tealanın size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de Onun kullarına öyle davranın. Bir gün de, -Muvaffak olmanın sırrı ikidir buyurur. Biri, günah işlememek. Öbürü, insanlara iyilik etmektir. Ardından, -Öyle yaşayın ki der. Sizin yüzünüzden kimse Cehenneme girmesin. Nasihat isterler kendisinden. -Kardeşlerim! Buyurur, her şeyin başı, namazdır. Namazsız müslümanlık olmaz. Ve ekler: -Maksadı Allahın rızası olmayan, ahirette azaptan kurtulamaz.