Hz. Hasan ile Hüseyin

A -
A +

Hazret-i Hüseyin "radıyallahü anh", Aliyyül Mürtezâ'nın ilk ve büyük oğlu, Resûl-i ekrem'in torunudur. Ramazân-ı şerîfte dünyaya geldi. Doğar doğmaz Resulullahın kucağında buldu kendini. Onun terbiyesiyle yetişti ki, bu, herkese nasib olmayan bir devletti. Hazret-i Hasan ile hazret-i Hüseyin, çocukken bir gün güreşe tutuştular. Efendimiz de yanlarındaydı ve ne hikmetse Hasan'ı teşvik buyuruyordu. Bu, hazret-i Fâtıma'nın garibine gitti. Merakla baktı Efendimize. - Babacığım! - Buyur kızım. - Görürüm Hasan'ı tutarsınız. - Evet. Fâtıma iyice meraklanmıştı. - Ama Hasan daha büyüktür. Küçüğe yardım etmek daha münasip değil midir? Efendimiz, sevgiyle baktılar ona. - Doğru dersin kızım. - Öyleyse? - Ama Cebrail de Hüseyin'e yardım ediyor. *** Ebû Hüreyre "radıyallahü anh" buyuruyor ki: - Hasan'ı nerede görsem, gözlerim yaşarır, bir hatıra canlanır zihnimde. Şöyle ki: O, ufacık bir mâsumdu henüz. Efendimiz onu kacağına aldılar. Baktım, minnâcık elleriyle, dedesinin nûrlu sakallarıyle aynuyordu. Yüzü, Resûlullaha o kadar benzerdi ki, onun gibi benzeyen yoktu daha. *** Hazret-i Ebu Bekir de bir gün yolda giderken, küçük Hasan'ı gördü. Oturmuş oynuyordu babasının yanında. Hemen omuzlarına alıp, babasına döndü. - Yâ Ali! - Buyur yâ Ebâ Bekr! - Kusura bakmazsan, bir şey diyeceğim. - Bakmam, söyle. - Bu, senden daha çok benziyor Resulullaha. *** Hazret-i Hasan'la Abdullah bin Zübeyr, sefere çıktılar bir gün. Sonra büyükçe bir hurmalıkta mola verdiler. Lâkin kurak ve verimsizdi o yerler. Hurma ağaçları meyvesizdi. Abdullah bin Zübeyr, hazret-i Hasan'a döndü. - Keşke şu ağaçlarda hurma olsaydı. Hazret-i Hasan; - Yaa, iyi olurdu deyip, duâ etti içinden: - Yâ Rabbî, hurma bitir şu ağaçta. O anda yeşillendi ağaç ve hurma ile doldu dalları...