Hazret-i Mevlana, talebesiyle sohbet ediyordu. Biri sordu: -İhlas nedir? Cevap bir cümle: -Her işi, Allah için yapmaktır. Ancak Mevlana'nın bir adeti vardı. Her şeyi, bir misalle anlatırdı. Talebe, böyle daha iyi anlardı. Buna da bir misal aradı. Ve bir menkıbe anlattı onlara. Menkıbe şöyle: Bir ilim talebesi vardır Nişâbur'da. Gayet fakir. Yetim ve kimsesiz. Olacak bu ya, Zengin bir tüccarla yolculuğa çıkarlar bir gün. Garibin gömleği yırtıktır. Elbisesi hayli eski. Ayakkabısı yoktu Ayakkabı mı? Ne gezer. Yalın ayak yürümektedir. Tüccar bunu farkeder. Onu sevindirmek ister. İlk fırsatta, bir çift pabuç alır ona. Ve devam ederler yollarına. Buraya kadar gayet iyi. Fakaaat, Adam rahat vermez, İkide bir ikaz eder garibi: -Dikkatli yürü! -Düzgün yerlere bas! -Sivri taşları atla! -Dikenleri dolaş! Ne yapsın garip. Peki der hepsine. Yapar her dediğini. Sıkar dişini, sabreder. Nereye kadar? İyi de, nereye kadar? Peş peşe gelmektedir talimatlar. Bu sözler, fena sıkmaktadır canını. Nihayet bir ikaz daha: -Sürüme ayağını! İşte burda sabrı taşar. Çıkarır pabuçları, atar önüne. Yalınayak yürümeye başlar. Zengin mi? -Hayrola! Der, ne oldu? Genç, döner ona. -Kusura bakma! Der, bir pabuç için mahkum olamam. Ve ekler: -Ben yıllardır yalın ayak yürürüm. Bana bu kadar şart koşan olmadı. Hazret-i Mevlana, bunu anlattıktan sonra, -Anladınız mı? buyurur. İyilik, ancak Allah için olur.