Mus'ab bin Umeyr "radıyallahü anh", insan güzeli bir gençti. Mekke'nin en zarif, en narin, en kibar delikanlısıydı o... Tahsilli ve kıvrak zekâlıydı. Üstün fesahat ve belagata sahipti. Ayrıca çok zengin bir ailenin çocuğuydu. Bütün ailenin gözü onun üzerindeydi. Ama o, içinde bulunduğu halden memnun değildi. Birçok şey manasız geliyordu ona. Mesela şu putlara tanrı diye tapmayı kabul edemiyordu bir türlü. - "Hayır!" diyordu. "Cansız heykeller asla ilah olamaz!" O, böyle düşünedursun, Efendimiz gizli gizli İslamı anlatıyordu bir yerde. Erkam'ın evinde. Aradığını bulmuştu Ve bir gün, Mus'ab o sokaktan geçerken, bazı gençlerin bir eve girdiklerini gördü. Kendi de gayr-i ihtiyari içeri süzülüp çöktü bir yere. Ve nefes almadan dinledi Resulullahın sohbetini. - "Ne güzel sözler" dedi. "İşte ben bunu arıyordum". Bütün "Acaba?"larına cevap bulmuştu. "Şehadet"i haykırdı orada. Şimdi o, daha bir güzeldi. Zahirî güzelliğine, batınî güzellik de eklenmişti. Ama babası habersizdi bu olanlardan. "Sen dinden mi çıktın?" Bir müşrik, onu namaz kılarken görüp koştu babasına, haber verdi: - Gözümle gördüm. - Neyi? - Mus'abın namaz kıldığını. Bu ihbar, bomba gibi patladı evde. Ve o akşam sorguya çekildi genç sahabî. - Sen dinden mi çıktın? - Hayır baba, dine yeni girdim. Adamın yüzü gerildi. - Söyle! Müslüman olduğun doğru mu? - Evet, doğru. İşte o anda çileden çıktı babası. Üzerine titrediği sevgili oğlu, can düşmanıydı artık. Emretti evdekilere: - Atın şunu mahzene! Sonra işkence başladı...