Hazret-i Mevlana'yı çok seven biri vardı. Sohbetinden büyük zevk alırdı. Öyle ki, Bir an olsun ayrılmak istemezdi yanından. Hep onunla olmak isterdi. Ama devlet memuru idi. Çalışıyordu. Hep onunla olmak için, ayrılması gerekirdi işinden. Sordu Mevlana'ya: -Efendim ayrılayım mı vazifemden? Mevlana sordu: -Neden? -Hep sizinle olmak için. -Olmaz buyurdu. Vermedi izin. Ve bir menkıbe anlattı ona. Menkıbe şöyle: Hârun Reşîd devrinde, bir kişi vardır. Zâbıta âmirliği yapmaktadır. İşini mükemmel yapar. İstifa eder, ama... Zayıfları korur. Zalimleri korkutur. Sayesinde rahat eder müslümanlar. Hatta, Hızır aleyhisselamla sık sık birlikte olur. Bu, bir gün karar verir aniden. Ayrılır işinden. Maksadı mı? İnzivaya çekilmek. Kendini ibadete vermek. Görünüşte iyi bir şey. Öyle ya, devamlı ibadet edecektir. Eder de. Fakat bir konuda huzursuzdur. Çünkü Hızır aleyhisselamı artık göremez olur. Buna çok üzülür. Çok da merak eder. ? Ne hata ettim? -Acaba ne hata ettim? Der. Ve bir gece, rüyâda görür Hızır'ı. Hemen sorar: -Artık bana gelmiyorsun. Nedir sebebi? Buyurur ki: -"Ben sana geliyor idiysem, ibadetinden dolayı değildi ki. İnsanlara hizmet ediyordun. Sayende halk rahattı. Ama istifa ettin. İnsanlara hizmeti terk ettin. Yerine zalim biri geldi. Bozuldu halkın dirliği". Ve adam uyanır uykudan. -Eyvaaah! der. Anlamıştır hatasını. Koşar hükümdara, vazife ister. Ve tekrar başlar hizmete. İnsanlar huzura kavuşur. Kendi de Hızır'a...