"Abdülhakîm Arvâsî" buyurdu: (İslâmiyet, Bütün dinler içinde, en üstünüdür elbet. Hak teâlâ bu dîni, Cibrîl-i emîn ile, Gönderdi âyet âyet, Resûl-i emînine. Dünyâ ve âhirette, mesut olmaya dâir, Usûl ve hükümleri ihtivâ etmektedir. İslâmın içindedir fâideli her şeyler. Hep onun dışındadır, her kötülük ve şerler. Önce gelen dinlerin bilcümle hayırları, İslâm dîni içinde bulunur ayrı ayrı. İslâmın hâricinde bir menfaat düşünmek, Serap'tan şerap ummak olur ki, muhâldir pek. Ayırır İslâm dîni, iyi kötü ahlâkı. İyi huylu olmaya sevk eder cümle halkı. Tam sıhhatli olmayı, tavsiye ve emreder. Boş vakit geçirmeyi, çok şiddetle men eder. İlme, fenne, tekniğe, her türlü endüstriye, Verir çok ehemmiyet, lâyık olduğu üzre. Hak teâlâ bu dîni, tâ kıyâmete kadar, Gelecek nesillerle ilgili, alâkadar, Ne kadar değişiklik, terakkî etse zuhûr, Hepsini sağlayacak esaslarda kurmuştur. İslâmın hükümleri, bir "Reçete"ye benzer. Onu kim tatbîk etse, hep yükselir, ilerler. Bugün, bir memlekette, huzûrluysa eğer halk, İslâmın ahkâmına uymaktandır muhakkak. Ve eğer bir toplumda, yok ise râhat, huzûr, İslâma sırt çevirmiş olmaktandır, bu budur. Hak teâlâ, insana, hem rûhî, hem bedenî, Refah sağlamak için göndermiştir bu dîni. Sâdece Allah ile kul arasında değil, Fertlerin birbiriyle, ayırmadan renk ve dil, Hak ve görevlerini tesbît ve tanzîm eder. Ve hep ilerlemeyi, yükselmeyi emreder. Bu din, "Sosyal adâlet" üstüne kurulmuştur. Dünyâ, ona uymakla bulur râhat ve huzûr. Yalnız Müslümânların râhatlığına değil, Herkesin huzûruna, olur rehber ve delîl. Cihânşümûl bir dindir velhâsıl İslâmiyet. Bütün insanlık için, odur şeref ve nîmet.)