İşte huzurun formülü!..

A -
A +

Balıkesir erenlerinden bir büyük zat var. "Barak Baba"... Bu zatı sevmeyen biri vardı ki, çirkin şeyler söylerdi hakkında. Hatta hızını alamayıp, hakaret dolu bir mektup yazıp gönderdi bir gün. Barak Baba, okuttu onu bir talebesine. Sükunetle dinledikten sonra, - Yaz! dedi. Ve özetle şu mektubu yazdırdı: "Muhterem kardeşim. Evet, sizin de buyurduğunuz gibi ben Rabbimin beğendiği gibi bir kul olamadım. Halbuki en büyük arzum bu idi. Ne olur, dua edin de, bu arzuma kavuşayım..." Sonra döndü talebesine: - Bunu o kimseye götür evladım! - Başüstüne hocam. Eyvaah! Ben n'aptım? Adam mektubu okuyunca, - Eyvaah! dedi kendi kendine. Ben ne yaptım? Bu zat, bizim gibi alelade bir insan değilmiş. Mahcup ve pişmandı. Dergaha koşup, diz çöktü önünde. - Affedin hocam. - Hayrola, ne oldu? - Hakkınızda yanlış fikre saplanmışım. Mübarek sevgiyle baktı ona. - Sen çok iyi bir insansın. Adam daha da şaşırdı. - İyi insan mıyım? - Evet. İyi biri olmasaydın, pişman olup bu kapıya gelmezdin. Ve ondan söz aldı - Sen şimdi söz ver. Bana dua edecek misin? - Hem de ömür boyu. *** Biri sordu bu zata: - Huzurlu olmak istiyorum. Ne yapayım? - Günah işleme. - O zaman huzurlu olur muyum? - Evet. Huzursuzluk günah işlemekten olur. Ayağımız taşa takılsa, evde tabak kırılsa, işlediğimiz bir günah sebebiyledir. - Başka tavsiyeniz? - Kendini beğenme. Kendini beğenen huzurlu olamaz. - Başka hocam? - Şikâyetçi olma. Toprak gibi, paspas gibi ol. Görmez misin, bunlar ayaklar altında çiğnenirler de yine ses çıkarmaz, şikâyet etmezler.