Hâtim-i Esam "rahmetullahi aleyh", bir gün Resûl'ün ravdasına gelip yalvardı: - Yâ ilâhî, Resûlünün hürmetine beni affet. O anda bir nida duydu: Diyordu ki: - Habîbimin hatırı için, orada olanların hepsini affettim. *** İmâm-ı Kastalânî hazretleri de bir hastalığa yakalanmıştı. Doktorlar çaresini bulamadı. Nihayet Resulullahı araya koyup yalvardı: - Yâ Rabbî, Habibinin hürmetine bana şifa ver. Ve yattı. Bir mübârek zât gördü rüyasında. Elinde tuttuğu reçeteyi bu zata uzattı. - İşte senin ilacın! Ve ilave etti. - Bu reçete, Resulullahın emri ile yazılmıştır. Uyanıp, tatbîk etti onu. Netice mi? Şifaya kavuştu Tamamen kurtuldu o hastalıktan. *** Bir velî de Efendimizi anlatıyordu cemaate: - Kıyâmette, kabirden önce O kalkacak, üzerinde Cennetten elbise olacaktır. "Burak" adındaki bir Cennet hayvanına binip mahşer yerine gelecek. "Livâ-yı hamd" denilen sancağı o tutacak, kıyamete kadar her mümin, o sancağın altında bulunacaktır. Sordular: - Mahşer halkına şefaat edecek mi? - Elbette. - Hangi hususta? - Hesabın başlaması için. Önce hangi ümmet? Bir başkası sordu: - Önce hangi ümmetin hesapları görülecek? - Onun ümmetinin. - Sırat'tan önce kim geçecek? - Onun ümmeti. - Cennete önce kim girecek? - Onun ümmeti. Ve buyurdu ki: - Kardeşlerim, O, iki cihânın da sultânıdır. Onu sevmek, her müslümâna farzdır. - Biri sordu: - Onu ne kadar sevelim? Buyurdu ki: - Canınızdan ve malınızdan daha fazla. - Peki, Onu sevmenin alameti var mıdır? - Elbette. - Nedir o? - Onun dinini öğrenip, ona göre yaşamaktır.