"Kandilli Dede", Bilecik'in Bozüyük ilçesini nurlandıran bir Allah dostu. Vaktiyle bir savaş çıkmıştı o yörede. Bu mübarek, bir sürü geyiğin boynuzlarına yanan kandiller astırıp, bir gece vakti saldırdı düşmana. Karanlıkta, onları büyük bir ordu sanan düşman, telaşlanıp kaçmağa başladı. Ve savaş kazanıldı. İşte "Kandilli Dede" lakabı buradan geliyor. *** Enteresan halleri vardı mübareğin... Bir kerecik konuştuğu kimsenin kalp gözü açılırdı mesela. Bir gün, bir genç geldi kapısına. Çok günahlar işlemişse de pişman olup tövbe etmişti. Rica etti bu büyükten: - Ne olur, beni de kabul edin talebeliğe. Şöyle bir baktı gence. Halini düzelt, öyle gel! - Önce halini düzelt, sonra gel evladım! Gencin kalbi kırıldı. Mahzun halde geri döndü. Bir kuytuya çekilip başladı ağlamaya. - Ya Rabbî! Ben ne fena bir kulum ki, kabul edilmedim o kapıya. Halbuki ben, senin rızana kavuşmak istiyorum. O anda bir ilham geldi bu velîye: "Sen ne yaptın? Beni isteyen bir kulumu kovdun kapından!" Hatasını anlayıp koştu arkasından. Bulup, özür diledi. Ve şefkatle bakıp "Allah!" dedi bir kerecik. Sonra mı? O anda zikre başladı gencin kalbi. Allah! Allah! Allah! *** Bu zat, herkesin yardımına koşar, darda kalanların imdadına yetişirdi. Bir gün, genç bir komşusu geldi yanına. - Hocam, ne güzel, herkesin sıkıntısını gideriyorsunuz. Elimizden geldiğince... - Eh, elimizden geldiğince. - Merak ettim de hocam, insanları sıkıntıdan kurtarmak çok mu sevap? - Elbette evladım. Bir kimseyi bir dünya sıkıntısından kurtarmak, bütün cihanın nafile ibadetlerinden daha sevaptır. Hele ahiret sıkıntısından kurtarmanın ecri ne kadardır? Düşün artık. - Ahiret sıkıntısı mı? Ondan kurtarmak nasıl olur hocam? - Çok kolay. Birine, islamiyyetten bilmediği bir şeyi öğretirsin. Bir gencin eline, ehli sünneti anlatan bir kitap tutuşturursun. Bu kadar basit. - Basit ama sevabı çok diyorsunuz. - Evet, hem de pek çok. - Neden ki hocam? - Çünkü "Emr-i maruf"tur bu. Peygamberlerin vazifesidir. Sevabının miktarını ancak Allahü teala bilir.