Müşrikler, kimi kimsesi olmayanlara görülmemiş işkenceler yapıyorlardı. Ammar bin Yâsir'i yakaladılar bir gün. Önce ateşle dağlayıp peşinden tehdit ettiler: - Haydi, Allahı inkâr et! Cevaben tevhidi haykırdı mübarek: - Lâ ilahe illallah! O günlerde iman eden birinin döndüğü görülmemişti asla. O seçilmişler, peygamberlerden sonra insanların en üstünleriydiler. Ammar da onlardandı işte. Bir gün gördüğü işkenceler ölüm noktasına gelmişti artık. O anda bile müşriklerin küfür teklifini reddetti: - Hayır! Dinimden dönmeyeceğim! Peşinden haykırdı tevhidi: - La ilahe illallah! Bu ne sebattı Allahım. Hoş, hepsi de böyleydi o ilk Müslümanların. Ölüyorlardı da dönmüyorlardı dinlerinden. Müşriklerin çaresizliği! Bir köleye söz geçirememenin kızgınlığıyla köpürdüler adeta. Ucu pul pul kızarmış bir demiri, hazret-i Ammar'ın çıplak vücuduna değdirip çektiler. Önce "Cazzz" diye bir ses çıktı. Ardından yanık bir et kokusu yayıldı etrafa. Hazret-i Ammar dişlerini sıktı, yüzünü buruşturdu ve yüreğinin derinliklerinden kopup gelen bir aşkla haykırdı: - Allaaah! Bu, münkirlere verilen en büyük cevaptı aslında. Küfrü protestoydu. Münkirleri reddiye. Efendimiz zülmün tam üzerine geldiler o gün. Hazret-i Ammar'ın çektiği bu muazzam ıstırabı görünce, mübarek elleriyle başını okşayıp dua ettiler: - Ey ateş, İbrahim'i yakmadığın gibi Ammar'ı da yakma! Ve ilave ettiler: - Ona da serin ve selamet ol! "Şeref madalyası" O kor gibi kızarmış olan işkence demiri, buz gibi oldu bir anda. Müşrikler şaşkın ve çaresizdi. Gözleriyle gördükleri bu mucizeye rağmen inanmadılar yine. "Sihir" deyip, geçtiler. İnsafsızlar, bu yüksek sahabiye daha neler yapmadılar ki. Su kuyusuna atıp boğmak istediler, olmadı. Kızgın güneşin altına çıplak yatırıp, koca kayaları yığdılar göğsüne, kâr etmedi. Bir türlü döndüremediler dininden. Neden mi? Çünkü onların kalpleri nasıl imana kapalıysa, Ammar'ın mübarek kalbi de küfre kapalıydı. Onun vücudunda işkencelerden kalan yara izleri ömrünün sonuna kadar silinmedi. Bunlar, gerçek manada birer "Şeref madalyası"ydı.