Kimseye söylemeyin!

A -
A +

Edirne'de, Uzun Kaldırım caddesinde, mütevazı bir kabir var. Burada Hırçın Baba yatar. Yüzyıllar önce bu topraklarda yaşamış. Kararmış kalpleri nurlandırmış. Bir gün bu zata uzaktan misafirler gelir. Oturup sohbet ederler. Hac zamanı olduğu için, Hac'dan bahseder mübarek. Kâbeyi ve tavafı öyle bir anlatır ki, -Aaah! derler, ne güzel. Keşke biz de orada olsaydık. Mübarek sorar: -Sahi istiyor musunuz? -İstemez miyiz hocam? -Çok mu? -Hem de pek çok. -Peki der, ama bir şartla! Kimseye demiyeceksiniz. -Tamam! derler, söylemeyiz. Büyük veli, Allahü tealanın izni ile, bir anda ulaştırır onları Beytullah'a. Tavaf yapıp geri dönerler. Allah seni görüyor Bir gün de, gencin biri sorar bu zata: -Gözümü harama bakmaktan koruyamıyorum. Ne yapayım? Gence sorar: -Başkaları yanında da bakıyor musun? -Hayır. -Neden? -Onlar görürse, utanırım. -Evlat! buyurur, bilmiyor musun? Allahü teala seni her an görüyor. Genç, almıştır alacağını. Bir daha bakamaz harama. Eyvah ki eyvah! Talebesinden biri de, eşyasını gemiye yükleyip İstanbul'a gelir. Oradan Edirne'ye geçip, çıkar hocasının huzuruna. Hocası sorar: -Yolculuk nasıl geçti? -Çok şükür. Kazasız belasız geldik. -Peki, gemide namazlarını kılabildin mi? -Tamam kılamadım. -Neden? -Eşyalarım çalınmasın diye ayrılamadım. O zaman, -Eyvaah! Der mübarek. Keşke bütün eşyaların çalınsaydı da, bir tek namazın kazaya kalmasaydı. Ve ilave eder: -Unutma, namaz, en büyük ibadettir. Talebe almıştır alacağını. Artık ölse de, terketmez namazını.