"Abdülhakîm Arvâsî", şânı büyük bir velî. "Îmân"ı anlatırdı câmilerde ekserî. Derdi ki: (Bir kula ki, Rabbimiz verdi "Îmân", Öyle ise nedir ki, etmedi ona ihsân? Ve Allah, bir kula ki, "Îmân"ı vermemiştir. Böyle olduktan sonra, ne ki ona vermiştir? Senelerdir "Îmân"ı anlattım câmilerde. Anlayan, üçü beşi geçmemiştir yine de. Asıl "Îmân" şudur ki, kul, korkarak Allah'tan, Çok küçük olsa bile, kaçınır her günâhtan. Meselâ "Kul hakkı"nı düşününce bir mü'min, Ayağını uzatıp, yatamaz râhat, emîn.) Bir gün de buyurdu ki: (Olmak için muvaffak, Riâyet etmelidir, iki şeye muhakkak. Birincisi şudur ki, "İşlemeyin hiç günâh". Zîrâ günâhkârları, muvaffak etmez Allah. İkincisi "Duâ"dır, bakın duâ almaya. Gariplerin duâsı, mühimdir bunda daha. Kim, bir kulun gönlünü, ferahlatırsa eğer, "Yüz senelik" teheccüd sevâbı elde eder. Günâhlardan kaçınmak, mühimdir elbet daha. Hakîkî mü'min olan, yanaşmaz bir günâha. Bir gün hazret-i Ömer, küffârın üzerine, Yürüyüp, hücum etti en mühim kalesine. Lâkin kale düşmedi, günler geçti aradan. Topladı huzûruna askerini o zaman. Buyurdu ki: (Bu küffâr dayanmazdı bu kadar. Öyleyse aramızda, bir günâh işleyen var. Zîrâ bu vakte kadar, düşmeliydi bu kale. Kim günâh işliyorsa, son versin o bu hâle.) O sırada, erlerden biri öne çıkarak, Hâlini, Halîfeye arz etti ağlayarak. Dedi ki: (Teheccüde kalktığımda bu gece, Misvâkı bulamayıp, abdest aldım öylece. Ben misvâk sünnetine edemedim riâyet. Sebep bu olabilir, efendim beni affet.) Buyurdu ki: (Evlâdım, tövbe eyle Allaha. Terk etme bu sünneti bundan sonra bir daha.) "Peki efendim" deyip, istiğfâr etti o er. Hakîkaten peşinden, fetih oldu müyesser.) > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com