Ebû Osmân-ı Hayrî "rahmetullahi aleyh", hocası Ebû Hafs'a ilk gittiğinde yaşı henüz küçüktü. Huzuruna girip edeple diz çöktü. - Ben okumak istiyorum. Hocası şöyle bir süzdü onu. - Evladım henüz çok gençsin. Seni okutamam. Bu cevaba çok üzüldü. Kalktı ve arka arka çıktı huzurdan. Çıktı ama bir türlü ayrılmak istemiyordu. Dönüp dönüp, o kapının eşiğine bakıyor ve; - "Şu eşiğin dibine bir çukur kazıp içine uzansam. Beni çağırıncaya kadar orada beklesem" diye düşünüyordu. Ebû Hafs, onun bu halis niyetini anlayıp çağırdı. - Gel bakalım küçük tâlip! Ebu Osman, sevinçe girdiği bu yuvadan, büyük bir âlim olarak çıktı. Şefkatle yaklaştı Yumuşak, güler yüzlü idi mübarek. Şefkat ve merhametle davranırdı herkese. Bir gün, bir genç gördü sokakta. Elinde sazı, sallanarak gidiyordu. Belli ki içki içmişti... Ama bu zatı görünce çok utandı. Sazını gizlemeye çalıştı eteğine. Azarlıyacak sandı. Lâkin o, şefkatle yaklaştı gence. - Evladım, benim günahım seninkinden çoktur. Rabbimizin merhametiyse sonsuz. Tövbe edince hepsi affolur. Sarhoş genç, etkilendi bu sözlerden. Oracıkta sazı kırıp, tövbe etti. Sonra mı? Ertesi gün dergahtaydı sabah erkenden... *** Bir genç talebesi de, kötü arkadaşlara uyup derse gelmez olmuştu. Lakin suçunu biliyor, görünmek istemiyordu hocasına. Özlettin kendini Bir gün, aniden karşılaştılar. Eyvaaah, saklanacak yer aradı genç, ama yoktu. Azarlıyacak diye çok korktu. Ama düşündüğü gibi olmamıştı. Mübarek, tebessümle yaklaştı gence. Eliyle başını okşayıp, şefkatle sordu: - Nerelerdesin evlat! Özlettin kendini. Genç büktü boynunu. - Affedin hocam. - Gördüğüme çok sevindim. Özlemiştim. İnsan sevdiğini hep görmek istiyor. Ve nasihat etti: - Terk et o arkadaşları! - Peki efendim. - Onlar, arslan ve kaplandan daha zararlıdır. Bizden ayrılma. - Başüstüne hocam. Ve tuttu sözünü Hiç ayrılmadı hocasından. Dergahın en sadık müdavimi o idi artık...