Oniki yamalı hırka!

A -
A +

Hz. Ömer devrinde, çok memleket fethedilmiş, sayısız ganimetler alınmış, ama Hz. Ömer'in yaşayışı hiç değişmemişti. Eskisi gibi arpa ekmeği yer, yamalı elbise giyerdi. Kızı Hz. Hafsa, o haşmetli günlerde babasını ziyarete geldi bir gün. Ancak babasının hırkası dikkatini çekmişti. Hayret ve şaşkınlıkla baktı babasına. - Babacığım! - Buyur kızım. - Hırkanız babacığım. - Ne varmış hırkamda? - Çok eski, üstelik yamadan görünmüyor. - Olsun kızım. Ne var bunda? - Ama baba! Halife, sevgiyle baktı ona. - Ey kızım, sen Resulullahın zevcesiydin. Söyle bana, O böyle şeylere kıymet verir miydi? - Vermezdi babacığım. Nasıl ayrılayım Onun izinden? - Bak kızım. Efendimiz, vefatına yakın çağırdı bir gün beni. Gidip oturdum huzurunda. Bana buyurdular ki: - Yâ Ömer! Mahşerde benim yanımda olmak ister misin? - Çok isterim yâ Resulallah. - Öyleyse şu yaşayışını hiç değiştirme. Bunu anlattıktan sonra döndü kızına: - Şimdi söyle bana. Resulullahın bana vasiyyeti böyleyken, değiştirebilir miyim o eski yaşayışımı? Hz. Hafsa, mahcup bir eda ile mırıldandı. - Haklısınız babacığım. Özür dilerim *** Yine bir gün Hz. Ömer'in sırtında, hurma lifinden, üzerinde on yaması olan bir hırka vardı. Eshap bunu farkettiyse de bir şey söylemeye çekindiler. Ama biri cesarete geldi. Bir şey arzedebilir miyim? - Yâ Emîr-el mü'minîn! İzninizle bir şey arzetmek istiyorum. - Buyur kardeşim, söyle. - Siz bugün devlet başkanısınız değil mi? - Evet, doğru. - Hırkanız çok eskimiş. Hani diyorum ki, bunu çıkarıp devlet başkanına yakışan yeni bir hırka alsanız. Halîfe, çok üzüldü bu sözden. Huzuru kaçtı. Hatta celallendi. Döndü o sahabîye. - Cenab-ı Hak bize "İslâm"ı nasib etmedi mi? - Etti elhamdülillah. - İslamdan daha büyük bir nimet var mı bugün? - Yok elbette. - Peki söyle bana, bu büyük nimet yanında, eski hırka giymemizin var mı bir kıymeti? O sahabî mahcubiyetle başını yere indirdi. - Çok haklısınız, özür dilerim.