Örnek devlet başkanı

A -
A +

Hazret-i Ömer "radıyallahü anh", İslam askerlerini bir gazaya gönderdiğinde, savaşa gidenlerin evlâd-ü ıyâlini yoklar, bir ihtiyaçları varsa hallederdi. Ayrıca geceleri şehirde dolaşır, yardıma muhtâç bir kimse varsa, onun sıkıntısını giderirdi. Bir gece, tebdil-i kıyafetle şehirde dolaşmaya çıkmıştı yine. Bir hanenin önünden geçiyordu ki, içerden bir kadın sesi işitti. Durup kulak kabarttı. Kadıncağız, dertli dertli şöyle söyleniyordu: - Erim savaşa gitti. Biz, aç susuz kaldık evde. Halîfe bu halimizi biliyor mu acaba? Bunu duyunca yüreği sızladı. Oradan sür'atle döndü eve. Bir çuval "Un"u sırtladığı gibi gelip çaldı o hanenin kapısını. Kadın çıktı kapıya. - Buyurun. Kimi aradınız? Hz. Ömer çuvalı indirdi sırtından. - Bunu al bacım. Bir ihtiyâcın olursa doğruca bana gel! Ve dönüp gitti... Kadın seslendi arkasından: - Ey ihsan sahibi, sen kimsin? Hz. Ömer ağlayarak cevap verdi. - Halife Ömer'im. *** Bir gün de Bizans'tan elçi gelmişti Medine'ye. İşi bitip de döneceği zaman Hz. Ömer'in hanımı, bir altın borç ederek "güzel koku" almış ve cam bir kabın içinde elçinin hanımına hediye göndermişti. O elçinin hanımı da buna karşılık o cam kabın içini "mücevher"le doldurup bu hanıma göndermişti. Hazret-i Ömer, akşam eve gelip de hanımının elinde o mücevherleri görünce sordu: - Hanım, nedir onlar? - Mücevher. - Bir yerden mi geldi? - Evet, o elçinin hanımı bana göndermiş. - Sana mı göndermiş? - Evet, benim hediyeme karşılık göndermiş bunları. Bunlar senin olamaz! - Hayır hanım, bunlar senin olamaz. Derhal beytülmala koy onları! - Peki ama niye? Hz. Ömer ciddileşti: - Ey hanım, dedi: Sen benim zevcem olmasaydın, sana böyle hediye gelir miydi? - Gelmezdi tabii. - Demek ki yabancı bir devletten sana bir hediye gelmişse, o aslında Halifeye gelmiştir. Öyle değil mi? - Evet bey, haklısın. - Öyleyse devlete aittir bunlar. Burada senin olan, sadece o ödünç aldığın "bir altın"dır. Bu mücevherleri derhal gönder beytülmala! - Başüstüne bey. Ve o gün beytülmala kondu mücevherler.