Resûlullah ile dünür oldunuz

A -
A +

Yıldırım Bayezid Han, Bursa'ya kırk sipâhî gönderip de "Emir Sultân" ile kızı "Hindû Fâtıma Sultân"ın başlarını isteyince, "Molla Fenârî" derhal bir mektup yazıp, gönderdi Padişaha. Mektup kısaca şöyle: "Hükümdârım! Öldürülmesini emrettiğiniz o zât, "Resûl-i kibriyâ"nın soyundan, asîl, temiz, hürmete lâyık bir ulu kimse olup, bu zamana kadar böyle olgun evliyâ, Anadolu'ya ayak basmamıştır." Şöyle devam etti: "Böyle bir zâtı, siz bizzat dâvetçi göndererek, hattâ çok kıymetli hediyeler vererek, Buhara'dan getirtseydiniz, sizin için büyük şan ve şeref olurdu. Böyle yapmadığınız hâlde, ilâhî irâde ile, bu zat buraya gelmiştir." Ve ekledi: "Hem böyle bir seyyide kızınızı vermekle, 'Resûl-i ekrem' ile akrabâ oldunuz." Eyvaah! Biz ne ettik! Şöyle bitirdi: "Şunu da arz edeyim ki, eğer o zâtın kılına zarar gelseydi, değil gönderdiğiniz o kırk sipâhî, cümle ordularınız mahvolurdu. Bu, böyle biline ki hiç şek ve şüphe yoktur. Fermân, devletli Sultânımızındır, arz olunur..." Sultân Yıldırım Bayezid, "Fenârî"nin mektûbu okuyunca; - Eyvâah! Biz ne ettik? dedi. Kendi elimizle kırk sipâhîmizi oklara hedef ettik. Başını istediğimiz o derviş, Resûlün evlâdından bir velî imiş!.. Gazân mübarek olsun! Savaş, zaferle bitti. Ordu dönüşe geçti. Yıldırım Bâyezid Hân, ordusuyla Bursa'ya doğru ilerliyor, halk toplanmış, kendisini karşılamak üzere gelmesini bekliyordu. Aralarında "Emîr Sultân" da vardı. Pâdişâh, tâ ilerden Onu görüp, dâmâdının "bu kimse" olduğunu anladı. "İşte, yaraları saran, Niğbolu'da kapıyı bize açan er, işte o!" diyordu içinden. İyice yaklaşınca; - Evet, sendin! dedi. Sen de bizimleydin! Emîr Sultân gülümsedi. - Gazânız mübârek olsun sultânım! Pâdişâh sevinçle indi attan, sarıldı dâmâdına. İkisi de sevinçten ağlıyordu... E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com