Resulullahın müezzini

A -
A +

Hazret-i Bilal, ağır işkenceler çekerken bile tevhidi düşürmüyordu dilinden: - Allah bir! O esnada Allahın Resulü geldi oraya. "Allah bir" dediğini duymuşlardı. Mazlum sahabi ölümü beklerken Efendimiz ona bir müjde verdiler: - Yâ Bilâl, Allah demen seni kurtarır! Ve ayrılıp evlerine gittiler. Fena üzülmüşlerdi. Az sonra hazret-i Ebu Bekir geldi huzura. Ona, Bilal'in işkence çektiğini anlatıp, çok üzüldüklerini söylediler. Hazret-i Ebu Bekir durabilir miydi artık. Almıştı işareti. Ne yapıp etmeli, Efendimizi sevindirmeliydi. İzin alıp, koştu hadise mahalline. Evet, manzara dayanılır gibi değildi. İçi sızladı büyük sahabinin. O insafsız Ümeyye'ye yanaştı. - Niçin eziyet ediyorsun bu zavallıya? - Kölem değil mi, istediğimi yaparım? "İstersen bana sat!" - İşkence etmekle ne geçiyor eline? İstersen onu bana sat. - Satmak mı? Hayır satmam. - Ne istersen vereyim. - Dünya dolusu altın versen yine satmam. Fakaat... Bu "Fakat" kelimesi ümitlendirdi onu. - Fakatı ne? - Senin kölen Amir ile onu değişebilirim. Hazret-i Ebu Bekir sevindi. - Tamam. Amiri sana veriyorum. Hem de bütün malıyla. Anlaştılar. Hazret-i Ebu Bekir koşup çıkardı Bilal'i o taşların arasından. Bağlarını çözdü, koluna girip hane-i saadete doğru yürüdüler. Hazret-i Ebu Bekr'in sevinçten içi içine sığmıyordu. Kâfirler mi? Onlar da sevinçliydi. "Ebu Bekr'i aldattık" diyorlardı. Çünkü Amir hem çok zengin, hem de ticaret işlerini çok iyi bilirdi. İki sahabi el ele İki sahabi, el ele tutuşmuş halde vardılar Efendimizin huzuruna. Peygamberimiz çok sevindiler. Hazret-i Ebu Bekir daha da sevinçliydi. Neden mi? Efendimiz sevindiği için. Şimdi bir kere daha sevindirmek istedi o Serveri. - Yâ Resulallah! Bilal'i Allah için azad ettim. Buna daha çok sevindi Efendimiz. Eh, Onu sevindirmek karşılıksız kalır mı? Az sonra vahiy geldi. Hazret-i Ebu Bekr'in Cehennemden azad olduğu bildiriliyordu gelen âyette. Hazret-i Bilal, hürriyetine kavuşunca Resulullahın müezzini oldu. Artık o, günde beş dafa ezan okuyordu. Hem öyle ezan ki, dinleyenlerin kalbini nurla doldururdu, gözlerini yaşla...