Sapı kırık menekşe!

A -
A +

Eşrefoğlu Rûmî hazretleri, gençliğinde Hüseyin Hamevî hazretlerinin dergahında hizmet edip nefsini temizliyordu. Bir ilkbahar günü, çevrede renk renk çiçekler açmıştı ki, hocası seslendi cümle talebesine: - Canlarım! Çocuklar koşup toplandılar hocalarının önünde. - Buyurun hocam, emredin! - Her biriniz birer demet menekşe toplayıp getirin! Çocuklar fırlayıp, her biri bir yöne dağıldı. Ve demet demet menekşeleri toplayıp yetiştirdiler hocalarına. Yalnız biri hariç. Eşrefoğlu, sadece bir tek menekşe ile geri dönmüştü. Üstelik kırıktı sapı da. Hocası onu böyle görünce sordu: - Ey Rumî! Sen bu yerin yabancısı olduğun için menekşelerin yerini bulamadın herhalde. Eşrefoğlu edeple arzetti - Buldum hocam. Ama koparamadım. - Neden yavrum? - Hangisinin yanına gittiysem zikrediyordu. Kıyamadım koparmaya. - Demek zikrediyorlardı. - Evet efendim. Hem de "N'olursun, beni koparıp da zikrimden ayırma" diye yalvarıyorlardı adeta. - Pekii, sen ne yaptın oğlum? - Zikretmeyen bir çiçek gördüm. Bitirmişti zikrini. Onu koparabildim ancak. Sonra uzattı o kırık çiçeği hocasına. *** Bir gün de, sevdiği bir genç gelip sordu bu zata: - Hocam, evliyaya hizmet etmek çok sevap değil mi? - Tabii evladım. İzahat istedi hocasından - Ne kadar çok sevap hocam? Bir misal verseniz. - Bak yavrum, bir kimsenin bin senelik ömrü olsa. Bu bin seneyi tamamen ibadetle geçirip hiç günah işlemese. Ama bir Allah adamını tanımakla şereflenemese. - Evet hocam. - Bir başkası ise, bir evliya zatı tanıyıp sevdiği gibi Onun ufak bir işini görse. O da memnun olup dua etse ona. - Evet efendim. - İşte bu ikincinin kazandığı sevap, birincinin sevabından kat kat çoktur. Genç hayret etmişti. - Nasıl olur hocam? Mübarek tatlı bir tebessümle baktı gence. - Evladım, bir hükümdara, "Sadrazam" da hizmet ediyor, dolaylı da olsa bir "Köylü" de, öyle değil mi? - Evet hocam. - Peki, köylünün hizmetiyle sadrazamın hizmeti hiç bir olur mu? - Olmaz tabii. - Şimdi anladın mı evladım? - Anladım hocam.