Mevlânâ hazretleri, bir gün Nusaybin'de dolaşırken bir kalabalık görür. Ne olduğunu merak eder. Meğer o gün Hristiyan papazlar bir yerde halkı taplamış, "sihir" yaparak acayip şeyler göstermektedirler. Oraya doğru ilerler. Mevlânâ hazretlerinin geldiğini gören papazlar, Hristiyan halkın arasından bir "oğlan çocuğu"nu çağırır, havaya uçururlar. Güya gösteriş yapacaklardır bu büyük velîye. Halbuki yaptıkları sihirdir, istidraçtır. Yâni aldatmacadır. Ancak seyirciler arasında tek tük Müslümanlar da vardır. Mevlânâ hazretleri, o Müslümanların îtikatlarının bozulacağını düşünüp papazların sihrini bozar. Nasıl mı? Dua edip Rabbine yalvarır o anda. Havada öylece kalakalır çocuk. Ancak bu, "keramet"tir. Kerameti, Allahü teala, dostları için yaratır. Velhasıl buna seyirciler de çok şaşırır, papazlar da. Zira çocuk asılı kalmıştır havada. Korkudan feryad eder: - Çabuk indirin beni, düşüp öleceğim! Papazlar uğraşır, indiremezler. Ne yapacaklarını bilemezler. Ama çocuk işin farkındadır. Papazlara, hazreti Mevlânâ'yı gösterip bağırır: - İşte o zat bunu yaptı. Beni ancak o kurtarır! Fakat papazlar âcizdirler. Mecburen Mevlânâ'ya gelir; - Duâ et de, çocuk kurtulsun, derler. Buyurur ki: - Onu, ancak bir şey kurtarır. - O nedir ki? - Kelime-i şehâdet. Onu söylerse kurtulur. Oğlan, bunu havada işitmiştir. - Başüstüne, der sevinçle. Ve severek "Şehadet"i okur. Peşinden yavaşça ve salimen yere iner, ölümden kurtulur. Hem ölmekten kurtulmuştur, hem de sonsuz yanmaktan. Sıra papazlardadır artık. Onlar da insafa gelirler. "Şehadet"i söyleyip îmanla şereflenirler. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com