"Seni bizzat Resulullah seçti!"

A -
A +

Peygamber Efendimiz dâr-ı bekâya intikal edince, Eshab-ı kiram toplanıp, Hazret-i Ebu Bekir'i halife seçtiler. Hem de ittifakla. Seçim işi bitince, Halife hitab etti eshaba: - Beni halife seçtiniz. Ama en iyiniz değilim. Lütfen kabul edin! Hazret-i Ali, hemen karşısındaydı. İzinle girdi söze: - Seni, bizim önümüze bizzat Resulullah geçirmişti. Geri çekmek kimin haddine! Ve hazret-i Sıddık başladı vazifeye. Bir yandan da geçim için ticaret yapıyordu. Sahabenin seçkinleri birleşip çıktılar huzuruna: - Yâ emîrel müminin! - Buyurun kardeşlerim. - Senin ticaret yapmana razı değiliz. - Geçim için mecburum. Maaş verelim - Beytülmal'dan maaş verelim. Hep devlet işleriyle uğraş. - Olabilir. Ve günlük "İki dirhem" ücret tayin ettiler. Ama Halife itiraz etti buna. - Olmaz. - Neden? - Bu ücret fazla. "Bir dirhem, iki dank"a indirdiler. O zaman kabûl edip, bıraktı ticâreti. İyi de, kullandı mı o ücreti? Hayır. Aldıkça attı bir testiye. Peki ya geçimi? Şahsî servetiyle karşıladı. Vefâtı yaklaşınca, hazret-i Aişe'yi çağırıp, döktü o testiyi önüne. Hazret-i Aişe sordu: - Bunlar nedir babacığım? - Beytülmaldan aldığım ücretler. Bunlar ne olacak? - N'olacak bunlar? - Ölürsem Ömer'e götür. Dağıtsın fukaraya. - Peki babacığım. Çok geçmeden vefat etti. Hazret-i Aişe o testiyi alıp, yeni halifenin huzuruna vardı ve döktü o paraları önüne. Hazret-i Ömer sordu: - Nedir bunlar yâ Aişe? - Babamın beytülmaldan aldığı ücretler. - Niye bana getirdin? - Babamın vasiyyeti üzerine. - Neydi vasiyyeti? - Bunları fukaraya dağıtacakmışsınız. Ömer-ül Fârûk başladı ağlamaya. - Ey kardeşim Ebu Bekir! Senin gittiğin yoldan kim gidebilir? Bize, çok ağır bir yük bırakıp veda ettin! Gözyaşlarından mübarek sakalları ıslanmıştı...