Sarı Saltuk Dede, İznik ilinin manevi kumandanlarından. Kabr-i şerifi, İznik'te, Lefke kapısı dışındadır. "Ahmed Yesevî" hazretlerinin yetiştirdiği Hak aşıklarındandır bu zat. Mücahid gazi ve bir kumandandır. Hocası çağırdı bir gün onu: - Saltuk Mehmed'im! - Emredin hocam! - Seni Rum'a saldım. Var git, o diyarda hizmet et İslama. Namın kıyamete kadar unutulmasın. - Başüstüne efendim! Gerçekten de nice asırlar geçti. Yine de unutulmadı "Sarı Saltuk" adı. Bu Allah adamlarının ağzından bir söz çıkmayagörsün. Mutlaka yerini bulur. Rabbimiz mahcup etmez onları. İşte Sarı Saltuk, bu emir üzerine aldı askerini, düştü yollara. Anadolu'ya vardığında, Efendimizi gördü rüyada. Edeple yaklaştı Resulullah Ona şefkatle bakıp buyurdular ki: - Edirne'yi fethet! O yeri koma düşmana! Eh, emir büyük yerdendi. Onu ve askerini durdurabilene aşk olsun artık. Netice mi? Rumeli'ye geçti ve emri getirdi yerine. *** O devirde bir genç vardı ki, gününü gün eden, nefsinin esiri biriydi. Yani habersizdi İslamiyetten. Bir gece rüyasında yaşlıca bir zat geldi yanına. Ve seslendi kendisine: - Kalk yâ filan! Abdest al, namaz kıl! Baktı, nur yüzlü ve sevimli bir kişiydi bu seslenen. İtiraz edemedi. Fırlayıp kalktı. Ama arzetti peşinden. - Ama ben abdest namaz bilmem ki! Mübarek zat şefkatle baktı ona. - Olsun yavrum. Ben sana öğretirim. Sır kalsın aramızda! - Sahi mi? Çok sevinirim. Ve bir güzel öğretti ikisini de. Genç abdest alıp kıldı namazını. Sonra mı? Uyandı ki, sabah ezanları okunuyor. Ok gibi fırladı yatağından. Acele abdest alıp koştu camiye. Mihrapta nur yüzlü, sevimli bir hoca efendi vardı. Dikkatle baktı. Fakat o da ne? Bu, o zattı. Rüyada görünüp, kendisine abdest ve namazı öğreten o mübarek zat. Göz göze geldiler bir an. Sevinç ve heyecanla koştu yanına. - Sizdiniz! Beni gafletten uyandıran sizdiniz! Mübarek zat eğildi gencin kulağına: - İfşa etme! Sır kalsın aramızda! Hürmetle bir daha öptü elini. - Başüstüne hocam. Talebesi olmakla şereflendi. Ve bir daha ayrılmadı yanından....