Abdülhakîm Arvasi "rahmetullahi aleyh" "Bu dünya bir hayaldir" derdi sık sık. Ve eklerdi: - "Bugüne kadar geçen yıllar nasıl hayal olduysa, bundan sonrakiler hayal olacak." Bir başka din adamı bu zatı çekemiyor, aleyhinde konuşuyordu ötede beride. Sevenleri bir gün huzuruna geldiler. - Efendim, filan hoca aleyhinizde konuşuyor. Buyurdu ki: - Sabredin. Onun bu düşmanlığı, dostluğa dönüşecek. Hem de çok yakında. Tam o anda kapısı çalındı... Açtığında o hocayı gördü eşikte. Hıçkırarak ağlıyordu. Sarıldı ellerine. Muradın neyse söyle Mübarek, tebessüm etti ve: - Gördüğünüz rüyadan haberdarız. Muradınız neyse söyleyin. Edeple arzetti: - Efendim, bendeniz kırk yıldır müderrislik yapmaktayım. Dün gece, kendi kendime düşündüm: "Ya Rabbi, bunca yıldır Habibinin hadis-i şeriflerini okutuyorum. Lakin mübarek cemalini görmek hiç nasib olmadı. Acaba ne kusurum var ki?" Bu düşünce içinde uyumuşum. Rüyada dediler ki: - Sen Onu göremezsin. Boşuna uğraşma. - "Neden?" diye sordum. Dediler ki: - Resulullah sana kırgın. - Neden kırgınlar bana? - Çünkü Onun sevdiklerini sevmiyorsun. Ne olur, beni affedin Çok üzüldüm. Hatamı anlamıştım. Sizi gördüm o ara. Efendimizin yanında, edeble oturuyordunuz. Sizi net olarak görüyor, ama Resulullah'ı göremiyordum. Bunları anlatıp yalvardı: - Ne olur beni affedin. Sizi çok seviyorum. Mübarek, şefkatle baktı ona. - Üzülme. Muradına kavuşacaksın. Hoca sevinçle ayrıldı huzurdan. Ertesi sabah tekrar geldi. Fakat o da ne? Ağlıyordu. Ama sevinç ağlamasıydı bu. - "Gördüm" dedi. "Resulullah Efendimizi gördüm. Bu, tamamen sizin himmetiniz". Ve diz çöktü önünde. Onca yıllık hocalıktan sonra talebeliğe başladı. Tasavvuf talebeliğine...