Sıkıntı, işkence, çile

A -
A +

Allahın Resulü emsalsiz bir sabırla insanları hidayete çağırıyordu. Sıkıntılar, işkenceler, çileler. Ama O, bunları rahmet gibi karşılıyor, her müsait yerde, Rabbine ibadetle meşgul oluyordu. Bir gün yine mücessem nur misali Kâbeye yürüdü. Orada Rabbine iltica edecek, yalvaracak, kulların hidayete gelmesi için dua edecekti. Bir grup müşrik de, Kâbe yanında toplanmış Onu çekiştiriyorlardı o esnada. İslamiyetin yayılmasını içlerine sindiremiyorlardı bir türlü. Bu gidişe "Dur!" demenin zamanı gelmiş de geçiyordu bile. Öyleyse her imkanı kullanmalı, söndürmeliydi bu yeni dini. Hatta Muhammedin vücudunu ortadan kaldırmalıydı. O sırada Efendimizi gördüler tavafta. Eh, fırsatı yakalamışlardı. Hep birden koşup üstüne çullandılar. Bir vahşet tablosu Aman Allahım, bu ne kin, bu ne düşmanlıktı böyle. Boğmak, öldürmek niyetindeydiler. İki cihanın Sultanı zor nefes alıyordu. Bir vahşet tablosuydu bu. Tam o sırada hazret-i Ebu Bekir oradan geçiyordu ki, uzaktan gördü bu itişip kakışmayı. Evet, bir grup azgın müşrik, Efendimizi aralarına almış tartaklıyorlardı. Bunu farkedince kuvvetli bir nâra attı uzaktan: - Heey! Ne yapıyorsunuz!? Bu sesle oldukları yerde durdu müşrikler. Hazret-i Ebu Bekir haykırdı hiddetle: - Durun! Size Alemlerin Rabbinden âyet getiren birini mi öldüreceksiniz? Bu sözler, müşriklerin yüzünde bir kamçı gibi şakladı. Efendimizi bırakıp Ona çullandılar bu sefer. Kimi sakalını yoluyor, kimi tekme savuruyordu rastgele. Linç edeceklerdi O sırada Teym oğullarından bazıları yetişip kurtardılar ölümden. Ve bir çarşafın içinde evine götürdüler. Aldığı darbelerle bayılmıştı. Girdiği komadan akşama doğru çıkabildi ancak. Gözünü açtığında, henüz iman etmemiş annesi ve sair yakınları vardı başucunda. Eğilip kulak kabarttılar. Mübarek zor duyulan bir sesle sordu: - Resulullah nicedir, ne yapar? Ona da saldırmışlardı. İşte gerçek muhabbet. Aşk dedikleri şey bu olsa gerek. Kendisi can derdinde iken, canından aziz bildiğinin derdinde olmak. Sanki kendisi yoktu, O vardı. Onda fani olmuş, yok olmuştu adeta.