Efendimizin doğduğu tarihlerde görülmemiş bir kıtlık vardı Benî Sa'd kabilesinde. Açlık, "Halîme Hatun"u da etkilemişti, ama o hiç sızlanmadı. Hep şükretti. Bir gece rüyasında, birisi buz gibi su verdi kendisine. - Al iç şunu. İçti ve ferahladı. Sonra sordu o kişi: - Beni tanıdın mı? - Hayır - Ben, senin sıkıntılı anlarda ettiğin hamd ve şükürlerim. Ve ekledi: - Ey Halîme! Acele Mekke'ye git. Orada bir Nur'u evlat edineceksin. Allah sütünü bol etsin. Uyandığında karnı tok, bedeni dinçti. Kabilenin genç hanımları bir hazırlık içindeydi o gün. Nereye gidiyorsun? Sordu: - Nereye böyle? - Mekke'ye, bebek almaya O da katıldı kafileye. Yolda sesler geliyordu kulağına: - Müjde sana ey Halîme! O nuru emzirmek sana nasib olacak. Ve şehre vardılar. Halîme en arkaya kalmıştı. Önce gidenler, varlıklı ailelerden birer çocuk almışlardı bile. Halîme bebek alamadığına üzülüp mahzun oldu. O ara bir ses işitti: - Çocuk almayan kaldı mı? Ümitle koştu o zatın yanına. - Ben alamadım efendim. Tebessüm etti yaşlı zat - Ey kızım! Benim bir torunum var. Yetim diye kimse almadı. Sen alır mısın? - Kocama bir danışayım. Hemen git, al! Bir koşu gidip anlattı vaziyeti kocasına. Haris çok sevinmişti. - Çabuk git Halîme. Kabul et o bebeği! Ola ki o yetim sebebiyle hayır ve berekete kavuşuruz. Koştu Abdülmuttalib'in yanına. - Kabul ediyorum. Mübarek dede, şükür secdesine vardı oracıkta. Sonra eve geldiler. Amine Hatun sordu: - Siz kimlerdensiniz? - Benî Sa'ddanım efendim. - Sana müjdeler olsun ey Halîme! Ve "Nur çocuğu" verdi kucağına. Halîme, görür görmez bin canla aşık oldu ona. Sevinçten uçuyordu. Haris bebeği görür görmez bir çığlık attı. - Aman Allahım! Bu ne güzellik ey Halîme! Ve secdeye kapandı hemen. Şükür secdesine.