Bir gün İbrâhim Edhem "rahmetullahi aleyh" sahrâya çıkmıştı. Abdest almak için gitti bir kuyu başına ve sarkıttı kovasını. Geriye çektiğinde çok şaşırdı. Niye mi? Çünkü kova "gümüş"le doluydu. Hemen geri döküp, tekrar daldırdı. Çektiğinde ne görse beğenirsiniz? Kova "altın" doluydu bu defa da. Üzülüp, boşalttı onu da. Ve üçüncü defa daldırdı kovayı. Mübarek "su" beklerken, bu sefer de "mücevher" çıkmasın mı? Ellerini açıp yalvardı: - Yâ Rabbî, isteğim bunlar değil. Abdest almak için bir miktar su istiyorum. Dördüncü daldırışta nihayet "su" dolmuştu kovasına. Sevinip şükretti. Tatlı nar getir! Hükümdarlığı terketmiş, bir zenginin bağında bekçilik yapıyordu. Bağ sâhibi çağırdı bir gün onu. - İbrahiiim! - Buyurun efendim. - Bana biraz nar getir, ama tatlılarından olsun. - Peki efendim! Bir tabak dolusu nar toplayıp götürdü. Ama memnun olmamıştı efendisi. - Ben tatlı nar istemiştim. Bunların hepsi de ekşi. Ve sitem etti kendisine: - Kaç senedir şu bağı bekliyorsun. Hâlâ tatlısını ekşisinden ayıramıyor musun? Ben bekçiyim Boyun bükerek arzetti: - Ben bekçiyim efendim. Tatmadığım şeyin tatlısını ekşisini ne bileyim. Adam çok şaşırmıştı: - Senin şu ihlasına bakınca, "Sen İbrâhim Edhem'sin" diyesim geliyor. Hiç cevap vermedi. Tanımasınlar diye terk etti o yeri. *** İbrahim Edhem, nasihat isteyen bir gence buyurdu ki: - Evladım, Azrâil ruhunu almaya gelirse, kov gitsin! Genç şaşırmıştı. - Nasıl olur efendim? Melek hiç kovulur mu? - Öyleyse şimdiden ölüme hazırlan. Sonra buyurdu ki: - Mezarda, Münker-Nekîr melekleri gelince, kov onları da. Seni suâle çekmesinler. - Onları da kovamam efendim. Buyurdu ki: - Öyleyse kabir suallerine cevap hazırla.