Taş atıyordu düşmana!

A -
A +

Kurt İsmâil Paşa, Ahmet Muhtar Paşa'ya anlatıyor: - Paşam! O sabah, ezânı okuyan fedâi, Miralay Bahri Bey'in birliğinden bir yiğitti. Düşmana, bir hırs ile saldırırdı ki, sormayın. Dikkat ettim, elinde bir silah bile yoktu. Paşa inanamadı. - Silahı yok muydu? - Evet paşam. "Taş"la kovalıyordu düşmanı. - Taşla mı? - Evet paşam. Attığı her taş, bir Moskof'u haklıyordu. Gözlerime inanamıyordum. Şaşılacak bir şey daha var Paşam. Paşa merak etti: - Nedir o? - O, kendisi eğilip de taş almıyordu yerden. - Ya nasıl? - Elindeki taşı fırlatınca, yerden ikinci bir taş yükseliyordu elinin hizâsına. - Eee? - Taş, havada duruyor, O da onu alıp düşmana vuruyordu. Kendi kendime; "Bu, alelâde bir insanın yapacağı iş değil" diye düşündüm şahsen. Ahmet Muhtar Paşa bunları dinleyince, gözyaşlarını tutamadı. Ağlamaklı bir sesle; - Bire gardaş desene, bu cenkte erenler de bizimle birlikteymiş, dedi. Ve emir verdi. Osman Bedreddîn'i, "Tabur İmâmlığı"na tâyin ettiler. O, artık "İmâm Efendi"ydi. Aradığı Palu'daydı Osman Bedreddin bu vazîfede iken bâzı velîlerle tanıştı. Ama aradığı bunlar değildi. Aradığına, "Palu"da kavuşacaktı ki, o büyük velî, "Mahmûd-u Sâminî" hazretleriydi. Osmân Bedreddîn henüz Palu'ya gelmeden, bu büyük velî talebesine ondan bahsediyor, ancak açıklamıyor, sadece işâretler veriyordu. Meselâ bir gün; - Henüz dokuz yaşında hâfız oldu, dedi. Bir gün de; - Onun ilim gayreti, hocalarını bile gayrete getiriyor, buyurdu. Başka bir gün de; - Onun yetişmesi için tâ Buhârâ'dan husûsi bir üstâd geldi ve bütün bildiklerini ona öğretti, buyurmuştu. (Devamı yarın) > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com