Rumeli fatihlerinden bir Allah dostu. Hamza Baba... Kerametler sahibi bir zattır. Ziraatle uğraşır. Büyük bir meyve bahçesi vardır. Her sene mahsulü toplayınca, hemen hesaplayıp uşrunu verir. Ya diğer insanlar? Maalesef onların yoktur böyle bir dertleri. İkaz etse de, dikkate almazlar. Olacak bu ya, bir gün yangın çıkar o havalide. Ne kadar bahçe varsa, yanar kül olur. Biri hariç tabii. Hamza Baba'nın bahçesi. Sadece o kurtulur bu yangından. Bir tek ağaç bile yanmaz o bahçede. Bu hadise, ibret olur diğerlerine. Akıllanırlar. Hamza Baba gibi, uşurlarını hesaplar, verirler muntazaman. Eee ne demiş büyükler: -Bir musibet, bin nasihatten evlâdır. Yolunu mu şaşırdın? O devirde bir kişi, yolculuğa çıkar. Edirne'ye gidecektir. Mevsim kış ve soğuktur. Bir müddet sonra bir tipidir başlar. Sonra şiddetlenir. Öyle ki, bir metre ilerisi görünmez olur. Yolcu şaşırır yolunu. Kalakalır olduğu yerde. Çaresizdir. Açar ellerini, yardım ister alemlerin Rabbinden: - Yâ Rabbi, sevdiğin bir kulunu bana yardımcı gönder! O anda bir atlı belirir önünde. Nur yüzlü bir ihtiyar. Göz göze gelirler. - Ne o evlat! Yolunu mu şaşırdın? - Evet baba! Terkiyi gösterir: - Atla arkaya! Kimdi o zat? Ve sürer atını. Biraz sonra, - Haydi in der. Ve kaybolur gözden. Adam bakar etrafına, Edirne'ye gelmiştir. İyi de, kimdi o nurlu zat? Belli ki, ermişlerden biriydi. Ama kimdi? O bunu düşünürken, karşısında bir zatı görür. Nur yüzlü bir ihtiyar. Evet o. Ta kendisi. Sarılır ellerine. Hamza Baba eğilir kulağına: - Evlat! Sakla bu sırrı. Söyleme kimseye! - Olur baba! O gün girer hizmetine. Hayatı değişir. Ahlakı güzelleşir. Dünyası da kurtulur, ahireti de.