Yanlış haber!

A -
A +

İmâm-ı âzam hazretleri kumaş ticareti yapardı. Büyük kervanlarla kumaş ithal eder, gemiler dolusu ihracat yapardı. Zengin olduğu kadar cömertti de. Kazancını talebesi için harcar, bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılardı. Çok zengin olmasına rağmen, bu dünyalıkların zerre kadar yeri yoktu kalbinde. Nasıl mı? Bir gün, talebeye ders veriyordu ki, kapı tıkladı. - Buyurun! Bir kimse edeple girdi içeri. Üzüntülü olduğu belliydi. - Efendim, üzücü bir haberim var. - Hayırdır inşallah. - Sizin malı götüren gemi vardı ya efendim, - Evet. - Dün geceki fırtınada batmış. Elhamdülillah! İmam, eğdi başını önüne. Tefekkür etti. Sonra başını kaldırıp şükretti: - Elhamdülillah! Ve hiçbir şey olmamış gibi dersine devam etti. Aradan yarım saat geçmemişti ki, kapı tıkladı yine. - Buyurun! Aynı adam girdi içeri. Bu sefer yüzü gülüyordu. - Özür dilerim efendim. - Hayrola, niçin? - Az önce verdiğim haber yanlışmış. - Öyle mi? - Evet efendim. Batan gemi sizin değil, başkasınınmış. Hazret-i İmam, yine eğdi başını. Tefekkür etti. Sonra başını kaldırıp şükretti: - Elhamdülillah! Lakin talebeler merak etmişti bu işi. Biri kalktı. Bir şeyi merak ettik - Hocam! - Buyur evladım. - Bir şeyi merak ettik de. - Nedir o? - Her iki habere de şükrettiniz. Hikmetini anlıyamadık. İmam, derse ara verip, açıkladı: - Çünkü her iki haberde de hiç malları düşünmedim. - Neyi düşündünüz hocam? - Kalbimin halini düşündüm. - Nasıl? - İlkinde kalbime baktım. Gördüm ki, hiç üzüntü yok. Sevinip şükrettim. - Ya ikincisinde? - Yine kalbime nazar ettim. Gördüm ki hiç sevinç yok. Şükrettim yine.