"Feridun Ağabey şükürler olsun Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremde can kaybı yaşanmadı ve İstanbul, depremi bu sefer de ucuz atlattı. Ama her deprem olduğunda deprem uzmanları ekranlara çıkıyor. Birçok değişik yorumları dinlemeye başlıyoruz. Herkes kendi açısından yorum yapmakla birlikte esas iki farklı yaklaşım var. Kimi uzmanlar; şimdi sırada büyük İstanbul depremi var. Bu deprem de 7 ve üzeri olacak. Marmara zemininde bulunan 140 km kırılmadık fay var, bunun 40 km batısındaki faydaki aktiviteyi konuşuyoruz. Bundan yola çıkarak ‘deprem geçti, artık İstanbul’da uzun süre büyük bir deprem olmayacak, tarzında konuşarak rehavete kapılmayalım, diyorlar.
Kimi uzmanlar da “Artık İstanbul’da büyük deprem riski kalmadı. Bu bahsettikleri 140 km’lik fay 1999’daki depremde kırıldı. Bu 140 km fay teorisini ortaya atan yabancı uzmanlardı. Bu uzmanların teorisi 2000 yılında çöpe atılmıştır. Tarihte İstanbul’da ne böyle büyük bir deprem olmuştur, ne de olacaktır. Marmara'da toplam üç fay vardır, bunlardan ikisi kırılmıştır. Günümüzde son verilere göre; Kumburgaz-Büyükçekmece hattında 20-25 km'lik iki parça fay bulunuyor. Bunların ikisi birden kırılsa dahi oluşacak deprem en fazla 6,5 olur demişlerdi şimdi olan deprem bu depremdir. Bundan sonra büyük deprem olacak diyerek vatandaşları panikletmenin anlamı yoktur” tarzında açıklamalarda bulunuyorlar. Biz ne yapacağız, kime inanacağız?" diyen değerli okuyucularımıza genel olarak diyebiliriz ki:
Bu zamana kadar deprembilimcilerin söylediği depremi belirleyen üç ana etken olduğudur. Bunlardan birincisi depremin merkez üssüne mesafenizin ne kadar olduğudur. İkincisi bulunduğunuz yerin zemininin ne kadar sağlam olduğudur. Üçüncüsü de bulunduğunuz binanın depreme ne kadar dayanıklı olduğudur...
Bu açıdan bakıldığında İstanbul depremlerinde sahil kısımları depremin merkez üssüne yaklaşık 20-25 km uzaklıkta. İkincisi sahil kısımlarında hangi ilçelerin ne derece sağlam olduğu konusunda artık hemen her semt sakini bilgi sahibi. Üçüncüsü ve İstanbul’un en büyük derdi de oturulan binaların çoğunun yaşlı oluşu depreme dayanıklı olup olmadığı konusudur. Bu anlamda hangi binaların ne durumda olduğu da neredeyse tespit edilmiş hâldedir. Bakanlarımızın yaptığı açıklamalara göre bir buçuk milyon bina acilen dönüştürülmesi gereken durumdadır. Eğer bütün binalarımız depreme dayanıklı olsaydı hangi uzmanın dediği doğru çıkacak gibi kendimizi rahatlatıcı açıklamalara muhtaç hisseder miydik? Japonya’da bu şiddette deprem olduğunda kimse panikleyip sokağa çıkıyor mu? Çünkü binalar bu şiddette depremlere dayanıklı hâle getirilmiş. Aklıselim konuşanların ortak görüşü şudur:
Oturduğunuz binaların depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmek. Sağlam raporu verilmediyse içeri girmemek ve uzun vadede orayı kentsel dönüşüm ile güçlendirmektir...
Açıklamalara kulak vermek psikolojik olarak tabii ki kendimizi rahatlatma açısından çok önemlidir ama ondan daha önemli olan “deprem öldürmez bina öldürür” gerçeğini artık hafızalarımıza kazımamızdır. Bir başka önemli konu da “deprem olacak mı olmayacak mı? Olacaksa kaç şiddetinde olacak” gibi konuları merak etmekten çok deprem anında neler yapılması gerektiğini öğrenmemizdir. Böyle acil durumda nasıl davranmamızı inanın hemen hiçbirimiz tam olarak bilemiyoruz. Bir deprem olduğunda nasıl paniklediğimizi artık hepimiz bizzat kendimizde gördük. Bu sebeple ekranlarda deprem uzmanlar çıkıp ne kadar şiddetinde nerede deprem bekliyoruz konuşması yaptığı kadar afet uzmanlarının da çıkıp deprem anında neler yapılması gerektiğini açıklayıcı, akılda kalıcı, pratik şekilde anlatması ve bunların sürekli tekrarlanması gerçeğidir. Televizyonlarımızın bu konuda da izleyicilerini bilgilendirmeleri çok önemlidir. Allah ülkemizi felaketlerden korusun... Büyük geçmiş olsun. Saygılarımızla. (F.A.)
Gazetemizin Genel Yayın Koordinatörü Sayın Yücel Koç Bey’e gönderilen mailde değerli okuyucumuz özetle diyor ki:
“Sayın Yücel Bey, uzun yıllar gazete okuyucusu ve milliyetçi muhafazakâr bir vatandaş olarak ve gazetenizin de bir abone okuyucusu olarak bu yazıyı kaleme almak istedim. 20 Nisan 2025 Pazar tarihli makalenizde belirttiğiniz tüm hususlara ve yapılan tüm icraatlara katılıyorum. 2000’li yıllardan bugüne katedilen işleri takdirle karşılıyorum. Fakat farkında olmanız gereken çok önemli bir konu var. Zaman zaman gazetenizde de Prof. Alkin ve İsa Karakaş’ın da değindiği ekonomik sorunlar... Konu kaynamayan tenceredir, konu intibakları verilmeyen asgari ücretin dahi altında maaş alan 16 milyon emeklidir. Konu verilmeyen intibak haklarıdır. Bunun gibi konular uzayıp gitmektedir... Bu konuları da dile getirebilirseniz seviniriz. Saygılar ve hayırlı çalışmalar.”
Erol Bağlı
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...