Fransa’daki isyan dalgası ülkeyi yakıp yıkmaya devam ediyor. Kolektif bilinçaltı böyledir: Banliyölerde yaşayan, sosyal adaletsizlikten ötürü yalnız bırakıldığını hisseden bireyler, bir tek kıvılcımda yekvücut olurlar. Şiddetin büyük oranda polise ve lüks mağazalara yönelmesini de böyle yorumlamak gerekir.
Polise yöneldi; çünkü en basitinden kimlik kontrolünde dahi tokat yiyen, renginden ya da milliyetinden ötürü küçümseyici tavırlarla muhatap olan yüz binlerin bilinçaltı infilak etti. Lüks mağazalara yöneldi çünkü göçmen sorunu, ekonomik dezavantajlar, gelir uçurumu, sokaklardaki insanları, “Bende olmayan ne varsa zorla alabilirim” düşüncesine yöneltti.
Macron’un 2017’de onayladığı güvenlik yasası da yukarıda bahsettiğim toplumsal gerilimi körükleyen unsurların başında geliyor. Terörle mücadele adı altında polisin silah kullanma yetkisi tehlikeli biçimde genişletildi. Bu da hâlihazırda ırkçılıkla ilgili sorunlar yaşatan Fransız toplumunu ikiye böldü.
Güvenlik mi özgürlük mü ikilemi modern devlet kavramıyla yaşıt. Ve ilk günkü gibi güncelliğini koruyor. Macron hükûmeti, toplumsal isyanla boğuşmak pahasına tercihini güvenlikten yana koymuş görünüyor.
Eğer Fransa’da OHAL ilan edilirse -ki gidişat oraya doğru- isyanın nereye evrileceğini kimse kestiremez. Türkiye gibi kolonyal politika gütmeyen imparatorluk bakiyelerinin aksine Fransa, geçmişindeki sömürgeci faaliyetlerinin bilinçaltına yerleşmiş faturalarını ödüyor. Hem de ağır olarak. Irkçılığın, polis şiddetinin, gelir adaletsizliğinin erozyona uğrattığı Fransız sosyal dokusu bakalım benzer olayları kaç isyanda daha taşıyabilecek?
Ama ara bir not ekleyelim: Fransa’da benzer şeyler geçmişte de oldu. Paris’in arka sokaklarında yaşananlar yeni değil. 2005’te benzer olaylar yaşandı. Sokaklar ateşlere verildi. Sonradan duruldu. Şiddet olayları o zaman Marsilya, Rouen, Rennes ve Tolouse kentlerine de yayılırken Fransa Emniyet müdürü göstericilerin taktik değiştirdiğini, polisle çatışmaya girmemek için önce yangın çıkarıp sonra kaçtıklarını açıklamıştı. Tam 900 araç yakılmıştı.
Yürüyüş yapılırken Başbakan Dominiqie de Villepin Paris Camii Başimamı ile bir araya gelmişti.
Yine 2017’de Theo adlı 22 yaşındaki siyahi genç Paris'in kuzeyindeki Seine-Saint-Denis iline bağlı Aulnay-sous-Bois yerleşim merkezinde kimlik kontrolü ve kelepçe takılmasına direndiği gerekçesiyle polis tarafından copla dövüldü. Olay, polislerden birinin Theo’nun makatına cop sokmasıyla “cinsel saldırı” boyutu kazandı ve tüm Fransa’yı şoke etti!..
Olay sonrası Paris banliyölerinde neredeyse her gün “Theo için adalet” sloganıyla protesto eylemleri düzenlendi. Çoğu barışçıl bu eylemler paralelinde polisle bazı gösterici gençler arasında sokak çatışmaları yaşandı. Paris’in kuzey banliyölerinde patlak veren çatışmalar hafta sonu güney ve doğu banliyölere de sıçradı. Polise taş ve demir sopalarla saldıran öfkeli gençler çok sayıda mağaza ve otobüs durağının camlarını kırdı, onlarca otomobil ve çöp konteynerini ateşe verdi...
Bu son olay Fransa’daki isyan boyutunun sonuncusu. Gelir adaletsizliği oldukça, polis göçmenlere sert davrandıkça bunlar kaçınılmaz. Mesele sadece göçmen işi değil. Öyle olsa çoğu Avrupa’da olur...