Bu nasıl sevda ki, kendi canavarını kendi üretiyor da kimsenin gıkı çıkmıyor! Sözüm ona; spora taraftar! Bunların nesi spora taraftar? Bursaspor-Beşiktaş maçı; futbol yolundaki holiganizm fiilen hortlaması; bir akıl tutulmasıdır! Yazık! ...Ki, "Holigan" denilen o "canavar" artık içimizde yaşıyor. Biliyorum, "Suç samur kürk olsa kimse üstüne giymez!" diye bir söz var, bu doğru. Şimdi, herkes kendini aklama yarışında. "Ben masumum!" demek neyi çözer? Kimse, havası kaçmış, içi kin ve nefretle doldurulmuş ateş topunu, başkasının üstüne atmaya çalışmasın. Zira yüreğimize düşen o sevda ateşinin vahamete dönüşmesinde, hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hepimiz, o odun parçasının herhangi bir noktasındaki kıvılcım da olsak, yükselen holiganizmin tehlikesinin sorumluları olarak maalesef o şiddet halkasının bir yerlerindeyiz. Bakanlık, TMOK, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Futbol Federasyonu, kulüp başkanları, yöneticiler, hakemler, teknik adamlar, futbolcular, spor medyası, kısaca içi şiddetle beslenen futbol oyununa katsı sağlayan herkesin payı var, bu alevlerin yükselişinde. Kusur göreceli olabilir; kimimiz daha az, kimimiz fazla aleve körük çekmiş olabiliriz. Ama nihayetinde; ben, sen, o, biz, siz, onlar. Kısaca; hepimiz suçluyuz, o temiz futbol oyununun bu denli canavarlaşmasında. Yazık! Şimdi, kendi ürettiğimiz canavarı, durdurabilmek için "Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi'ne Dair Kanun"lar çıkarıyor, üst üste. Affederseniz ama sorun sivrisinek meselesi mi yoksa bataklığın kurutulması mı? Kanaatimce mesele; "Bu holiganları nasıl yakalar, nasıl cezalandırırız?"dan çok amaç "Bu ülkede sporu nasıl bir hayat tarzı yaparız? Spor ahlakını, spor kültürünü ülkede nasıl yaygınlaştırırız?" olmalı. Yıllardır, hep bunu yazıp, anlatıyoruz ama değişen ne var? ŞAMPİYON! Sevinmek gerekir, ligde zirve yarışı haftalardır nefes nefese geçiyor, diye. Fakat herkesin kafasında malum soru, "ipi kim göğüsleyecek?" Gerçek, iki takımdan biri, çünkü bu lig bir tane şampiyon çıkarıyor. Ancak bir gerçek var ki, geride kalan şimdiden gönüllerde taht kurdu bile. Yeter ki, "Kazanmak değil, katılmak esas olandır", düşüncesini içimize sindirebilelim. Yıldırım ve Özgener nerede? Ne acı bir durum, bu ülke bir tür sinir sistemiyle ilgili ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz) hastalığını, eski Fenerbahçeli merhum Sedat Balkanlı ile öğrendi. Öğrendiklerini Trabzonsporlu İsmail Gökçek ile pekiştirdi. ALS hastalığına karşı dikkat çekmek için geçtiğimiz gün bir moral gecesi tertiplendi, İstanbul'da. Hassas bir yapım var, o tekerlekli sandalyeye mahkum olan onca hayat dolu yüze, bakamadım. İçim öyle acıdı ki; anlatamam, tüylerim diken diken. Gözyaşlarımı sütun arkasına gizledim. Geceye gösterilen ilgi, beklenenin üstündeydi, sevindim; Mehmet Atalay, Fatih Terim, Rıdvan Dilmen, Tolunay Kafkas, Ertuğrul Sağlam, Abdullah Avcı ve Saffet Sancaklı programlarını iptal etmiş, bu sosyal sorumluluk gecesi için oradaydı. Fakat bu konuları en çok dile getiren Bülent Uygun'u göremedim. Buna karşılık, sanat dünyasından başta Ahmet Özhan olmak üzere birçok isim vardı. Sevincim daha da arttı. Gözlerim; Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı aradı. İkisi de yoktu. Diyeceksiniz ki; Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören var mıydı? Onlar da yoktu. O an, futbola "nankör" diyenlere hak verdim. ALS hastalarına bakıp, kendi kendime sessiz bir çığlık attım; "Siz bizim her şeyimizsiniz!" Futbol güzel oyun! Futbol oyundur, asla savaş değil. Futbol ruh ve beden eğitimidir, çirkinlik değil. Futbol alanı dostluk yeridir, asla kin ve intikam yeri değil. Futbol sevgidir-saygıdır, hakaret değil. Futbol dev bir ekonomidir, paranın kontrolsüz hareket alanı değil. Futbol yediden yetmişe herkese hitap eder, fakat böylesine ilgi çeken oyun, kurnazlık değildir.