Umutlar arttı... Artık, F.Bahçe'de Aykut Kocaman'ın teknik direktörlüğünü tartışan yok. Herkes F.Bahçe'nin gün be gün daha iyiye gittiğinde hemfikir. Ancak, Şampiyonlar Ligi için bu kadro yeterli mi, işte orası çok düşündürücü. Kanaatim o ki, bu kadro, Başkan Aziz Yıldırım'ın en büyük hayali olan Avrupa Şampiyonluğu'nu kazandıracak güç, vizyon ve hedeften uzak. İşte, tartışılması gereken şey bu. Yoksa problem yabancı futbolcu kontenjanının serbest bırakılması ya da 6+2'nin 8'de 8'inin de sahada olması değil. Zaten, Avrupa'da yabancıların tamamı oynuyor. Ancak F.Bahçe'nin yabancı tercihi çok ilginç. Kontenjanın yüzde 50'sini - Yobo, Lugano, Santos ve Cristian -savunmada kullanıyor ve bunların dördü de ilk 11'de. F.Bahçe gibi hedefi şampiyonluk olan iddialı bir takımın oyuncu karakteri savunma ağırlıklı oyunculardan olmalı yoksa, ofansif becerileri önde olanlar mı? Şüphesiz doğrusu ikincisi. Ancak ofansif tercihe bakın, Alex, Niang, Dia, Stoch, Güiza. Bu 5 adamdan sadece Alex ve Niang giydikleri formanın hakkını verenler. Ya diğerleri? F.Bahçe Yönetimi yeni sezonda en çok dikkati yabancı tercihlerine vermeli. Savunmadaki ağırlığı orta sahanın yükünü hafifletecek oyunculara vermeli. F.Bahçe'ye lazım olan bu! TBMM'de temsil SPOR; Sistem, Proje, Organizasyon ve Rekor demektir. İçinde sadece eğitim, sağlık, çevre, ulaşım, haberleşme, konaklama ve ekonomi yok, aynı zamanda sosyoloji, psikoloji, temsil, tanıtım ve diplomasi var. Durumu sadeleştirelim spor, hayattır; ama TBMM'de 550 koltuk için yarışacak listede sadece spordan 4 kişi var, yeter mi, yetmez! Nerede sporun sporcu vekil adayları? Yasa ve tasa Sporda Şiddet Yasası çıktı. En mutlu kişi; TFF Başkanı Mahmut Özgener. Ancak o da kanunla işin çözülmeyeceğinin farkında diyor ki, "Birinci aşamayı geçtik, şimdi kanun maddelerini anlatmaya geldi sıra..." Başkan haklı, işin en zor tarafı bu. Eğer iyi anlatılamazsa, işte o zaman yasa, olur tasa ki, altından ne Özgener kalkabilir ne de siyasiler. Aysal'ı nasıl bilirsiniz? Önyargı mı, hayır. Ünal Aysal ismine duyulan alerji mi, kesinlikle hayır. O halde ne? Tepkim; G.Saray'ın 14 Mayıs'taki kongreye gidiş şekline. Avrupa'da UEFA ve Süper Kupa ile adını ilklere yazdırmış bir kulübün "olağan" genel kurulunun, tüzük oyunlarıyla "olağanüstü" hale dönüştürülmesine. Bu, tarihi çınarda açılan o kapıdan girmek isteyen Aysal'a karşı ister istemez insanda bir antipati oluşuyor, seçilme tarzı "olağan" olmayan bir kişi G.Saray'a "ne verebilir!" diye sorguluyor insan. Fakat Conrad'daki toplantıda karşımda öyle nazik ve donanımlı bir insan gördüm ki, "Galatasaray'ın Başkan profili işte bu!" dedim, kendi kendime. Kibirden zerre yok! Açık, samimi ve gerçekçi. Tam 6 soru sordum; "çuvaldız gibi." Ucunda kongre kaybetmek olsa bile Galatasaray Başkanı'na yakışır vakar içinde cevaplar verdi. Açıkça etkiledi beni. Mesela, "Ağır ağabeyler Polat'a yaptıklarını size de yaparsa tavrınız ne olur?" Cevap, net; "Ünal Aysal olarak Polat'ın durumuna hiçbir zaman düşmem, düşersem o an istifa ederim! Tüzük eksik, değiştireceğiz. Benim verecek param yok. Beni param için seçeceklerse seçmesinler." Güneş fırtınası Burak Yılmaz, Trabzonspor'u tek başına şampiyonluğa götürüyor. Hani, Şenol Güneş'ten önce herkesin ışık gördüğü ama o cevheri işleyemediği golcüydü Burak. Antalyaspor, Beşiktaş, Manisa, F.Bahçe ve Eskişehir'de bir dizi teknik direktörle çalışıp arzulanan çıkışı yapamadığı için "Bundan golcü olmaz!" denilerek gözden çıkarılmıştı. Ama o futbolcuyu, Şenol Hoca'nın öyle bir işledi ki, fırtına olup çıktı. Daha fazla söze ne hacet...